gına getirmek | * bıkmak, usanmak. |
gıpta | * İmrenme, imrenti. |
gıpta etmek | * imrenmek. |
gıptasını çekmek | * gıptayla bakmak, imrenmek, özenmek . |
gır | * Söz, lâkırdı. * Yalan, uydurma. |
gır atmak | * konuşmak, lâf atmak. |
gır geçmek | * bol bol konuşmak; çene çalmak. * dikkat etmemek, aklı başka yerde olmak. |
gır gır | * Sürekli ve usanç verecek biçimde ses çıkarmayıanlatır. |
gır gır geçmek | * alay etmek. |
gır gıra almak (veya getirmek) | * alaya almak. |
gır kaynatmak | * (birkaç kişi) işlerini bırakıp yârenlik etmek. |
gırç gırç | * Gırç sesi çıkararak. |
gırgır | * Mekanik olarak çalışan süpürge. * Açık denizlerde balık avlamakta kullanılan büyük ağ. * Mekanik düzenekli süpürme aracının firma adıve bu türden bütün süpürgeler. * Usanç veren sürekli ve kaba bir sesle. * Komik, matrak, eğlenceli. |
gırgırcı | * Boşlâf etmeyi seven, alaycı, komik (kimse). |
gırgırlama | * Gırgırlamak işi. |
gırgırlamak | * Gırgırla süpürmek. |
gırıl gırıl | * Sert ve gürültülü ses çıkararak. |
gırla | * Alabildiğine, çok. |
gırla gitmek | * uzun sürmek, sürüp gitmek. * bol bol ortaya dökülüp harcanmak. |
gırnata | * Klârnet. |
gırnatacı | * Klârnetçi. |
gırt | * Sert veya kalın bir şey kesilirken çıkan ses. |
gırt gırt | * Gırt sesi çıkararak. |
gırtlağına basmak | * birine bir şey yaptırmak için dayatmak veya inat etmek. |
gırtlağına düşkün | * çok yiyip içen. |
gırtlağına kadar | * çok fazla, bol bol. |
gırtlağına sarılmak | * peşini bırakmamak, musallat olmak. |
gırtlağından kesmek | * herhangi bir amaç için yiyeceğinden kısıntıyapmak, boğazından kesmek, tasarruf etmek. |
gırtlak | * Soluk borusunun üst bölümü, imik, hançere. * Yiyip içme. * Ses rengi, yapısı. |
gırtlak gırtlağa gelmek | * kıyasıya dövüşmek. |
gırtlak ünsüzü | * Akciğerlerden gelen havanın gırtlaktaki yarıkapalıengellere çarpıp gevşemesi ile oluşan sert ünsüz. |
gırtlaklama | * Gırtlaklamak işi. |
gırtlaklamak | * Birinin gırtlağınısıkmak. |
gırtlaklaşma | * Gırtlaklaşmak işi. |
gırtlaklaşmak | * Birbirinin gırtlağına sarılarak dövüşmek. |
gırtlaklayış | * Gırtlaklamak işi veya biçimi. |
gırtlaksı | * Gırtlakta boğumlanan (ses), gırtlak ünsüzü. |
gırtlama | * Gırtlamak işi. |
gırtlamak | * (çayı) Şekerini ağızda tutarak içmek. |
gıy gıy | * Keman vb. çalgıların çıkardığısesleri anlatmak için kullanılır. |
gıyaben | * Kendi yokken, ortada olmaksızın. * Adını, sözünü başkalarından duyarak, görmeden. |
gıyabında | * Kendi yokken, arkasından. |
gıyabî | * (bir kimse) Bulunmadığısırada yapılan, verilen. * Uzaktan, görüşmeden (olan). |
gıyabî hüküm | * Kendi yokken arkasından verilen hüküm. |
gıyabî tutuklama | * Kendi yokken arkasından yapılan tutuklama. |
gıyap | * Yokluk, bulunmama, yitiklik. |
gıyap kararı | * Duruşmaya gelmemenin yaptırımı. |
gıybet | * Çekiştirme, yerme, kötüleme, kov. |
gıybet etmek | * çekiştirmek, yermek. |
gıybetçi | * Çekiştirici, kovcu. |
Kategoriler