gipür | * İplikten veya ipekten olan, genişilmeklerden oluşan bir tür dantel. * Kumaş. |
giranbaha | * Pahada ağır, değerli . |
giray | * Kırım hanlarına ve han ailesinden olan prenslere verilen unvan. |
girdap | * Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek yaptığıçevrinti, ters akıntıların oluşturduğu dönme, burgaç. * Tehlikeli yer veya durum. |
girdi | * Bir üretimde yararlanılan para, gereç ve işgücü, çıktıkarşıtı. |
girdisi çıktısı | * Yakın ilişki. * Bilinmeyen karışık yönler, ayrıntılar. * Bir üretimde yararlanılan para, gereç ve işgücü. |
girecek delik aramak | * saklanmak veya saklanmak istemek. |
giren | * Hafif bulutlu, sisli hava. |
girenleme | * Girenlemek işi veya durumu. |
girenlemek | * Hava bulutlanmak, serinlemek. |
girgin | * Herkesle çabucak yakınlık kurarak işini yürütebilen, pısırık karşıtı. |
girginlik | * Girgin olma durumu. |
girift | * Birbirinin içine girip karışmış, girişik, çapraşık. * (eski güzel yazısanatında) Boşyer bırakmayacak biçimde iç içe istif edilmiş(yazı). * Klâsik Türk müziğinde kullanılmışneye benzer bir çalgı. |
giriftar | * Tutulmuş, yakalanmış. |
giriftar olmak | * yakalanmak, tutuklanmak. |
giriftlik | * Girift olma durumu . |
giriftzen | * Girift çalan kimse. |
giriliş | * Girilmek işi veya biçimi. |
girilme | * Girilmek işi. |
girilmek | * Girmek işi yapılmak. |
girim | * Girmek işi, girme. |
girimlik | * Bir yere girmek hakkını gösteren kâğıt, girişkartı, duhuliye kartı. |
girinti | * Düz bir yüzeyde bulunan içerlek bölüm. |
girintili | * Girintisi olan. |
girintili çıkıntılı | * Düz veya düzgün olmayıp girinti ve çıkıntıları olan. |
girintisiz | * Girintisi olmayan. |
girintisiz çıkıntısız | * Düzgün, dümdüz. |
girip çıkmak | * az kalmak üzere uğramak. * bir yere sık sık gelmek. |
giriş | * Girmek işi veya biçimi. * Bir yapıda girip geçilen yer, methal, antre. * Bir eserin konusunu tanıtarak kolay kavranmasınısağlayan, ön sözden sonra yer alan bölüm, methal. * Bir anlatımda gelişme bölümüne hazırlık yapmayısağlayan bölüm, girizgâh. * Bir bilime hazırlık amacıyla yazılan eser. * Bir müzik parçasında baştaki bölüm, methal. * Bir yere girmek için ödenen para, girişücreti, duhuliye. |
girişkapısı | * Yapılarda içeri girmek için kullanılan kapı. |
girişkartı | * Bir kuruluşa, bir toplantıya veya bir spor karşılaşmasına serbestçe girebilme olanağısağlayan belge. |
girişkatı | * Bkz. yer katı, zemin katı. |
girişücreti | * Bir gösteriyi görmek için ödenen ücret, duhuliye. |
girişik | * Birbirinin içine girmiş, karışmışolan, girift. |
girişik bezeme | * Kıvrılarak, birbirinin içine geçerek uzayıp giden, yapraklıdallarıandıran geometrik görünüşte birtakım biçimlerden oluşmuş bezeme çizgileri, girift tezyinat, arabesk. |
girişik cümle | * Bir temel cümle ile bir veya birkaç fiilimsiden kurulan cümle, mudil cümle: Koşarak geldi. Öğrenciler sabahleyin koşa koşa okula gidiyorlardı gibi. |
girişik tamlama | * İçinde tümleç, sıfat tamlamasıveya zarf bulunan tamlama: Ali’nin eve gelmesi gibi. |
girişilme | * Girişilmek işi. |
girişilmek | * Girişmek işi yapılmak. |
girişim | * Bir işe girişme, teşebbüs. * İki veya daha çok dalga hareketinin, aynınoktaya aynıanda gelmesiyle birbirini yok edebilmesi veya kuvvetlendirebilmesi olayı. |
girişim ölçme | * İki veya daha fazla dalga hareketini ölçme işi. |
girişimci | * Bir işi yapmak için girişimde bulunan kimse, müteşebbis. * Ticaret, endüstri gibi alanlarda sermaye koyarak girişimde bulunan kimse, müteşebbis. |
girişimcilik | * Girişimci olma durumu. |
girişimde bulunmak | * davranmak, teşebbüs etmek. |
girişimölçer | * Işık girişim saçaklarınıuzaktan ölçmeye yarayan araç, interferometre. |
girişken | * Kendi kendine iş, uğraşyaratabilen, bir işe hiç çekinmeden girebilen, başkalarıyla kolayca ilişki kurabilen, müteşebbis. |
girişkenlik | * Girişken olma durumu. |
girişlik | * Bir başka söze yol açmak için söylenen söz, girizgâh. |
girişme | * Girişmek işi, teşebbüs. |
girişmek | * Bir işe, bir şeye başlamak için hazırlık yapmak, ele almak, teşebbüs etmek. * Dövmeye başlamak. |
Kategoriler