göbeği sokakta kesilmiş | * evde durmayıp hep sokaklarda gezen, sürtük. |
göbeğini kesmek | * çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek. * birini çok eskiden beri tanımak, bilmek. |
göbek | * İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk. * Dölütte, yumurtanın dölüt dışında kalan bölümlerle ilişkisini sağlayan organların çıktığıyer. * Yağbağlamışşişman karın. * (şehir, ülke vb. için) Orta kısım. * Bazısebze ve meyvelerin ortası. * Kuşak, nesil, batın. * Bahçe, halı, tavan, tepsi gibi süslü şeylerin ortalarındaki biçim. * Hızıazaltarak trafiği yönetmek amacıyla bir kavşağın girişine yerleştirilen çember veya üçgen biçimindeki ada. * Ön ve arka tekerlerin ortasına oturtulmuşmil üzerinde dönen ve teker tellerinin takılmasına yarayan parça. * Kağnıtekerleğinin ortası, araba tekerleğinin dingil geçen yeri. * Değirmen taşının ortası. * Kilitleme sistemlerinde, anahtar dişlerinin tam olarak birbirine oturduğu pirinç yuva. |
göbek adı | * Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad. |
göbek atmak | * karnını hareket ettirerek oynamak. * çok sevinmek. |
göbek bağı | * Yeni doğan çocuğun göbeği kesildikten sonra geri kalan damar örgüsüne (kan gelmemesi için) bağladıkları bağ. * Bir bitkide yumurtacığıyumurtalığın etenesine bağlayan kordon. |
göbek bağlamak (veya salıvermek) | * şişmanlayarak karnı büyümek, göbeklenmek. |
göbek çalkamak (veya çalkalamak) | * göbeğini sağa sola hareket ettirerek oynamak. |
göbek dansı | * Daha çok göbek ve kalça sallamak veya kıvırmakla yapılan dans. |
göbek havası | * Sanat değeri olmayan, hafif, eğlenmek amacıyla çalınan veya söylenen oyun havaları. * Çok eğlenceli durum. |
göbek odunu | * Ağaç gövdesinin diğer bölümlerine göre farklıözellik gösteren iç odun bölümü. |
göbek otu | * Yapraklarıetli; otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus). |
göbek taşı | * Hamamlarda, terlemek için üzerine uzanılan ve alttan ısıtılan genişmermer seki. |
göbeklenme | * Göbeklenmek işi. |
göbeklenmek | * Karnıyağlanıp şişmanlamak. * (marul, lâhana için) Yaprakları büyüyüp sıklaşmak. |
göbekli | * Karnıyağlanıp şişmanlamış. * (marul, lâhana için) Yaprakları büyüyüp sıklaşmış. |
göbel | * Babası belli olmayan çocuk, piç. * Kimsesiz, başı boşçocuk. * Çocuk. * Sınırlarıayırmak için tarla kenarlarında yapılan toprak tepecikler. |
göbelek | * Yenilen bir çeşit mantar. |
göbelez | * Köpek yavrusu. |
göce | * Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuşve kırılmış buğday. * Yarılmışve kırılmış bulgurdan yapılan çorba. |
göcen | * Tavşan yavrusu. * Kedi, köpek yavrusu. * Domuz yavrusu. |
göç | * Ekonomik, toplumsal veya siyasî sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, muhaceret. * (evden eve) Taşınma, nakil. * Göç sırasında taşınan ev eşyaları. * Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarıvb.ye göre çevre değiştirmeleri. |
göç etmek (veya eylemek) | * oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek. * ölmek. |
göçebe | * Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik olmayan (kimse veya topluluk), göçer. * (bazıhayvanlar için) Mevsimlere göre ülke veya yer değiştiren. |
göçebeleşme | * Göçebeleşmek işi veya durumu. |
göçebeleşmek | * Göçebe durumuna gelmek. |
göçebelik | * Göçebe olma durumu. * Bir toplumsal birliğin, yaşamak için gerekli kaynaklarıelde edebilmek üzere düzenli aralıklarla yer değiştirme gelenek veya alışkanlığında olması. |
göçelge | * Göçülen yer. |
göçer | * Göçebe. |
göçer konar | * Göçebe bir yaşam süren, sürekli bir yere yerleşemeyen, göçer. |
göçeri | * Sürekli yer değiştiren, göç etmekten hoşlanan. |
göçerme | * Göçermek işi. * Bitkileri yerinden çıkarıp başka yere dikme. |
göçermek | * Bir kimseden diğer kimseye geçirmek, havale etmek, devretmek. * Bitkileri yerinden, çıkarıp başka yere dikmek, değiştirmek, göçürmek. |
göçertme | * Göçertmek işi. |
göçertmek | * Bir şeyin çökmesine sebep olmak. |
göçken | * Bkz. göcen. |
göçkün | * Göçecek duruma gelmiş. * Göçebe. * Yaşı ilerlemiş(kimse), çok yaşlı(kimse). |
göçme | * Göçmek işi. |
göçmek | * Yerleşmek amacıyla mahalle, köy, şehir veya ülke değiştirmek. * (bazıhayvanlar) Sıcak iklimli ülkelere gitmek. * Çökmek. * Ölmek, yok olmak. * Oturmak. |
göçmen | * Kendi ülkesinden ayrılarak, yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir. * Sıcak iklimli ülkelere giden (hayvan). |
göçmenleşme | * Göçmenleşmek işi veya durumu. |
göçmenleşmek | * Göçmen durumuna girmek. |
göçmenleştirme | * Göçmenleştirmek işi. |
göçmenleştirmek | * Göçmen durumuna getirmek. |
göçmenlik | * Göçmen olma durumu, muhacirlik. |
göçü | * Toprak kayması, kayşa, heyelân. |
göçücü | * Mevsimine göre yer değiştiren (hayvan). |
göçük | * Çökmüş, göçmüş(yer). * Çökmüş, kaymıştoprak, çöküntü, yıkıntı. * Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi. |
göçüm | * Bazıkimyasal maddelerin veya ışık, ısı, elektrik gibi güçlerin etkisiyle protoplâzmanın yanaşma veya uzaklaşma biçiminde olan yer değiştirmesi, taksi (II). |
göçüp gitmek | * ölmek. |
Kategoriler