Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 32

göbeği sokakta kesilmiş * evde durmayıp hep sokaklarda gezen, sürtük.
göbeğini kesmek * çocuğun göbeğiyle etene arasındaki damar örgüsünü kesmek.
* birini çok eskiden beri tanımak, bilmek.
göbek * İnsan ve memeli hayvanlarda göbek bağının düşmesinden sonra karnın ortasında bulunan çukurluk.
* Dölütte, yumurtanın dölüt dışında kalan bölümlerle ilişkisini sağlayan organların çıktığıyer.
* Yağbağlamışşişman karın.
* (şehir, ülke vb. için) Orta kısım.
* Bazısebze ve meyvelerin ortası.
* Kuşak, nesil, batın.
* Bahçe, halı, tavan, tepsi gibi süslü şeylerin ortalarındaki biçim.
* Hızıazaltarak trafiği yönetmek amacıyla bir kavşağın girişine yerleştirilen çember veya üçgen biçimindeki
ada.
* Ön ve arka tekerlerin ortasına oturtulmuşmil üzerinde dönen ve teker tellerinin takılmasına yarayan parça.
* Kağnıtekerleğinin ortası, araba tekerleğinin dingil geçen yeri.
* Değirmen taşının ortası.
* Kilitleme sistemlerinde, anahtar dişlerinin tam olarak birbirine oturduğu pirinç yuva.
göbek adı * Yeni doğan çocuğun göbeği kesilirken konulan ad.
göbek atmak * karnını hareket ettirerek oynamak.
* çok sevinmek.
göbek bağı * Yeni doğan çocuğun göbeği kesildikten sonra geri kalan damar örgüsüne (kan gelmemesi için) bağladıkları
bağ.
* Bir bitkide yumurtacığıyumurtalığın etenesine bağlayan kordon.
göbek bağlamak (veya salıvermek) * şişmanlayarak karnı büyümek, göbeklenmek.
göbek çalkamak (veya çalkalamak) * göbeğini sağa sola hareket ettirerek oynamak.
göbek dansı * Daha çok göbek ve kalça sallamak veya kıvırmakla yapılan dans.
göbek havası * Sanat değeri olmayan, hafif, eğlenmek amacıyla çalınan veya söylenen oyun havaları.
* Çok eğlenceli durum.
göbek odunu * Ağaç gövdesinin diğer bölümlerine göre farklıözellik gösteren iç odun bölümü.
göbek otu * Yapraklarıetli; otsu bir bitki (Umbilicus pendulinus).
göbek taşı * Hamamlarda, terlemek için üzerine uzanılan ve alttan ısıtılan genişmermer seki.
göbeklenme * Göbeklenmek işi.
göbeklenmek * Karnıyağlanıp şişmanlamak.
* (marul, lâhana için) Yaprakları büyüyüp sıklaşmak.
göbekli * Karnıyağlanıp şişmanlamış.
* (marul, lâhana için) Yaprakları büyüyüp sıklaşmış.
göbel * Babası belli olmayan çocuk, piç.
* Kimsesiz, başı boşçocuk.
* Çocuk.
* Sınırlarıayırmak için tarla kenarlarında yapılan toprak tepecikler.
göbelek * Yenilen bir çeşit mantar.
göbelez * Köpek yavrusu.
göce * Tarhana, bulgur yapmak için kullanılan kabuğu soyulmuşve kırılmış buğday.
* Yarılmışve kırılmış bulgurdan yapılan çorba.
göcen * Tavşan yavrusu.
* Kedi, köpek yavrusu.
* Domuz yavrusu.
göç * Ekonomik, toplumsal veya siyasî sebeplerle bireylerin veya toplulukların bir ülkeden başka bir ülkeye, bir
yerleşim yerinden başka bir yerleşim yerine gitme işi, muhaceret.
* (evden eve) Taşınma, nakil.
* Göç sırasında taşınan ev eşyaları.
* Kuşların, geyiklerin, yarasaların, bazı balık ve böceklerin mevsim, iklim, besin miktarıvb.ye göre çevre
değiştirmeleri.
göç etmek (veya eylemek) * oturduğu yerden başka bir yere gidip yerleşmek, göçmek.
* ölmek.
göçebe * Değişik şartlara bağlı olarak belli bir yöre içinde çadır, hayvan ve öteki araçlarla yer değiştiren, yerleşik
olmayan (kimse veya topluluk), göçer.
* (bazıhayvanlar için) Mevsimlere göre ülke veya yer değiştiren.
göçebeleşme * Göçebeleşmek işi veya durumu.
göçebeleşmek * Göçebe durumuna gelmek.
göçebelik * Göçebe olma durumu.
* Bir toplumsal birliğin, yaşamak için gerekli kaynaklarıelde edebilmek üzere düzenli aralıklarla yer
değiştirme gelenek veya alışkanlığında olması.
göçelge * Göçülen yer.
göçer * Göçebe.
göçer konar * Göçebe bir yaşam süren, sürekli bir yere yerleşemeyen, göçer.
göçeri * Sürekli yer değiştiren, göç etmekten hoşlanan.
göçerme * Göçermek işi.
* Bitkileri yerinden çıkarıp başka yere dikme.
göçermek * Bir kimseden diğer kimseye geçirmek, havale etmek, devretmek.
* Bitkileri yerinden, çıkarıp başka yere dikmek, değiştirmek, göçürmek.
göçertme * Göçertmek işi.
göçertmek * Bir şeyin çökmesine sebep olmak.
göçken * Bkz. göcen.
göçkün * Göçecek duruma gelmiş.
* Göçebe.
* Yaşı ilerlemiş(kimse), çok yaşlı(kimse).
göçme * Göçmek işi.
göçmek * Yerleşmek amacıyla mahalle, köy, şehir veya ülke değiştirmek.
* (bazıhayvanlar) Sıcak iklimli ülkelere gitmek.
* Çökmek.
* Ölmek, yok olmak.
* Oturmak.
göçmen * Kendi ülkesinden ayrılarak, yerleşmek için başka ülkeye giden (kimse, aile veya topluluk), muhacir.
* Sıcak iklimli ülkelere giden (hayvan).
göçmenleşme * Göçmenleşmek işi veya durumu.
göçmenleşmek * Göçmen durumuna girmek.
göçmenleştirme * Göçmenleştirmek işi.
göçmenleştirmek * Göçmen durumuna getirmek.
göçmenlik * Göçmen olma durumu, muhacirlik.
göçü * Toprak kayması, kayşa, heyelân.
göçücü * Mevsimine göre yer değiştiren (hayvan).
göçük * Çökmüş, göçmüş(yer).
* Çökmüş, kaymıştoprak, çöküntü, yıkıntı.
* Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi.
göçüm * Bazıkimyasal maddelerin veya ışık, ısı, elektrik gibi güçlerin etkisiyle protoplâzmanın yanaşma veya
uzaklaşma biçiminde olan yer değiştirmesi, taksi (II).
göçüp gitmek * ölmek.

Bir yanıt yazın