göçürme | * Göçürmek işi. |
göçürmek | * Göçmesine sebep olmak. * Çökertmek. * (miktarıçok olan şeyler için) Yiyip bitirmek. * Bitkileri yerinden çıkarıp başka yere dikmek, göçermek. |
göçürtme | * Göçürtmek işi. |
göçürtmek | * Göçmesine sebep olmak. |
göçürücü | * Seferde padişah tuğlarının ikisini bir konak ileride taşıyan dört kişiden ikisine verilen unvan. |
göçürülme | * Göçürülmek işi veya durumu. |
göçürülmek | * Göçürmek işi yapılmak. |
göçüş | * Göçmek işi veya biçimi. |
göçüşme | * Bir kelime içinde birbirini izleyen iki sesin yer değiştirmesi, metatez: çömlek > çölmek, yalnız > yanlız, kibrit > kirbit vb. |
göden | * Kalın bağırsağın son bölümü, rektum. * Karın, işkembe. * Mide. |
göden bağırsağı | * Bkz. göden. |
gödeş | * Semiz, etli. |
göğçek | * Gökçek. |
göğe merdiven dayamış | * çok uzun boylu. |
göğem | * Yeşile çalar mor. |
göğermek | * Bkz. gövermek. |
göğerti | * Göverti. * Vurma ve çarpma sonucu vücutta oluşan çürük, morartı. |
göğsü daralmak (veya tıkanmak) | * güçlükle nefes almak. * içi sıkılmak. |
göğsü kabarmak | * övünç duymak, kıvanmak, iftihar etmek. |
göğsünü gere gere | * kendine güvenerek. * övünerek. |
göğsünü kabartmak | * bir olay dolayısıyla kıvanç duygusunu ortaya koymak, övünmek. |
göğsünü yırtmak | * coşkunluğunu ortaya koymak, coşmak, cıvıldamak . |
göğüs | * Vücudun boyunla karın arasında bulunan ve yürek, akciğer gibi organları içine alan bölümü, sine. * Bu vücut bölümünün ön tarafı, sırt karşıtı. * Bu bölümün içindeki organlar. * Meme. |
göğüs bağır açık (olmak) | * özensiz bir kılıkta. |
göğüs boşluğu | * Akciğerlerle kalbi içine alan akciğer zarının çevrelediği boşluk, göğüs kovuğu. |
göğüs cerrahisi | * Cerrahînin göğüs içi organlarıyla ilgili dalı. |
göğüs çaprazı | * (güreşte) Karşısındakini koltuk altlarından çapraz yakalama. |
göğüs çukuru | * Bkz. göğüs boşluğu. |
göğüs darlığı | * Solunumu güçleştiren hastalık. |
göğüs eti | * Göğüs kısmında bulunan et. |
göğüs geçirmek | * üzülerek derinden soluk almak, içini çekmek. |
göğüs germek | * bir güçlüğe karşıkoymak, dayanmak. |
göğüs göğüse | * Karşıkarşıya, yüz yüze. |
göğüs hastalığı | * Göğüs bölgesi ile ilgili hastalık. |
göğüs ingini | * Solunum yollarının iltihaplanması. |
göğüs kafesi | * Vücutta omurganın, kaburgaların ve göğüs kemiğiyle bunlarısaran kasların oluşturduğu yürek ve akciğerleri koruyan boşluk. |
göğüs kemiği | * Göğsün ön tarafında, üzerine kaburga kıkırdakları ile köprücük kemiklerinin eklendiği yassıkemik, iman tahtası. |
göğüs kovuğu | * Bkz. göğüs boşluğu. |
göğüs sesi | * Başveya boğazdan gelmeyen gür ve açık bir biçimde çıkarılan ses. |
göğüs tahtası | * Göğüs kemiği. * Mandolin, gitar, keman veya ut gibi telli çalgılarda tellerin gerili bulunduğu gövde bölümü, çalgının göğsü. |
göğüs vermek | * eziyete, sıkıntıya katlanmak, tahammül etmek. |
göğüsleme | * Göğüslemek işi. |
göğüslemek | * Göğüsle zorlamak. * Karşıdurmak, engel olmak, direnmek. |
göğüslü | * Göğsü olan. * Göğsü genişolan. * İri memeli (kadın). |
göğüslüce | * Biraz iri göğüslü. |
göğüslük | * Genellikle ilkokul öğrencilerinin giydiği bir örnek üstlük, önlük. * Elbisenin kirlenmemesi için göğse takılan önlük veya giyilen bir tür gömlek. |
gök | * İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, feza. * Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema. * Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi. * Olgunlaşmamış. |
gök ada | * Milyonlarca yıldızdan, yıldız kümelerinden, bulutsu ve gaz bulutlarından oluşmuş, saman yolu gibi bağımsız uzay adası, galaksi. |
gök adası | * Bkz. gök ada. |
gök atlası | * Yıldızların gök küresi üzerindeki yerlerini gösteren harita. |
Kategoriler