Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 54

güce sarmak * bir işgüç bir duruma gelmek, güçleşmek.
gücendirici * Gücendiren, gönül kıran, inciten (biçimde).
gücendirme * Gücendirmek işi.
gücendirmek * Gücenmesine yol açmak, gönlünü kırmak, incitmek.
gücenik * Gücenmiş, kırılmış, incinmiş, küskün.
güceniklik * Gücenik olma durumu.
gücenilme * Gücenilmek işi veya durumu.
gücenilmek * Gücenmek işine konu olmak, herhangi bir kimseye gücenmek.
güceniş * Gücenmek işi veya biçimi.
gücenme * Gücenmek işi.
gücenmek * Birinin beklenilmeyen bir davranışıveya sözü karşısında kırgınlık duymak, üzülmek.
gücü * Bez tezgâhında ipliği ayarlayan tezgâh tarağı.
gücü gücüne * Zorla, zorlayarak, güçlükle.
gücü gücüne yetmek (veya yetmemek) * zorlukla.
* eldeki imkânlarla, ancak altından kalkabilmek, üstesinden gelebilmek.
gücü ipliği * Dokumada kullanılan sağlam, kalın iplik.
gücük * Kısa, bodur, gelişmemiş, güdük.
* Kuyruksuz, kuyruğu kesik (hayvan).
* Ağaç direklerin hazırlanmasısırasında arta kalan kısa parça.
gücük ay * Şubat ayı.
gücümseme * Gücümsemek işi veya durumu.
gücümsemek * Bir şeyin yapılmasını güç görmek, bir işi isteksiz yapmak.
gücün * Dara dar.
* Güçlükle, ancak, zorla.
gücüne gitmek * gönlü kırılmak, onuruna dokunmak.
gücüne koşmak * bir sorunun kolay çözümü varken onu güçleştirmek.
güç * Ağır ve yorucu emekle yapılan, müşkül.
* Yapılmasızor, çetin.
* Zorlukla.
güç * Fizik, düşünce ve ahlâk yönünden bir etki yapabilme veya bir etkiye direnebilme yeteneği, kuvvet.
* Bir olaya yol açan her türlü hareket, kuvvet, takat.
* Sınırsız, mutlak nitelik.
* Büyük etkinliği ve önemi olan nitelik.
* Birim zamanda yapılan iş.
* Bir cihazın, bir mekanizmanın işyapabilme niteliği.
* Siyasî, ekonomik, askerî vb. bakımlardan etki ve önemi büyük olan devlet.
* Bir ulusun, bir ordunun vb.nin ekonomik, endüstriyel ve askerî potansiyeli.
* Yeterliğini ve güvenilirliğini kanıtlamışkimse.
* Bir akarsuyun aşındırma ve taşıma yeteneği.
* Bir toprağın verimlilik yeteneği.
-güç * Bkz. -gıç/, -giç, -guç/ -güç.
güç beğenir * her şeyden hoşlanmayan, zorlukla karar veren, müşkülpesent.
güç belâ * Zorlukla, güçlük çekerek.
güç birliği * Mevcut maddî ve manevî imkânları bir araya toplamak, güçleri birleştirme.
güç gelmek * bir şeyin yapılmasında zorluk ve sıkıntı ile karşılaşmak.
güç kaynağı * Enerji kaynağı.
güç mevkide kalmak * içinden çıkılmasızor bir durumda bulunmak.
güçlendirici * Güç veren, güç katan.
güçlendirilme * Güçlendirilemek işi.
güçlendirilmek * Güçlü duruma getirilmek, güç kazanmasısağlanılmak.
güçlendirme * Güçlendirmek işi.
güçlendirmek * Güçlü duruma getirmek, güç kazanmasını sağlamak.
güçleniş * Güçlenmek işi veya biçimi.
güçlenme * Güçlenmek işi.
güçlenmek * Güçlü duruma gelmek.
güçleşme * Güçleşmek işi.
güçleşmek * Güç duruma gelmek, zorlaşmak.
güçleştirme * Güçleştirmek işi.
güçleştirmek * Güç duruma getirmek.
güçlü * Gücü olan.
* Etkisi, önemi büyük olan, forslu.
* Nitelikleri ile etki yaratan, etkili.
* Şiddeti çok olan.
güçlü kuvvetli * Sağlığı, gücü, kuvveti yerinde olan.
* Maddî ve manevî bakımlardan gücü, arkası, torpili olan.
güçlüğü ( veya güçlükleri) yenmek * bir güçlüğü, zorluğu ortadan kaldırmak.
güçlük * Güç olan bir şeyin niteliği, zorluk.
* Ağır ve yorucu emek, zahmet, meşakkat.
* Engel.
güçlük çekmek * bir işi çok zor yapmak, zor bir durumla karşılaşmak.
güçlük çıkarmak * bir şeyin gerçekleşmesini engelleyici sebepler ileri sürmek.
güçlükle * Güç, kolay olmayan bir biçimde.

Bir yanıt yazın