gün çiçeği | * Ayçiçeği, günebakan, gündöndü. |
gün dikilmesi | * tam öğle vakti, zeval. |
gün dikilmesi | * Tam öğle vakti, zeval. |
gün doğmadan kimliği söylenmez | * bir işiyice belli olmadan sonucu hakkında yargıyürütülemez. Yarın ne gibi durumlar veya olaylar çıkacağınıkimse bilmez. |
gün doğmadan neler doğar | * beklenmedik bir sırada umut verici durumlarla da karşılaşma imkânıvardır. |
gün doğmak | * sabah olmak. |
gün doğmak | * isteklerini gerçekleştirmek için iyi bir duruma erişmek veya eline olağanüstü bir fırsat geçmek. |
gün doğusu | * Doğu. * Doğudan esen rüzgâr. |
gün dönümü | * Gündüz ile gecenin eşit olduğu gün. |
gün durumu | * Güneşin açılımının en çok olduğu gün. |
gün geçmek | * güneşçarpmak. |
gün gibi açık | * çok açık, çok belli. |
gün görmek | * esenlik, bolluk, mutluluk içinde yaşamak. |
gün görmemek | * sıkıntı içinde yaşamak. |
gün görmez | * hiç güneş ışığı almaz (yer). |
gün görmüş | * iyi yaşamış. * birçok hayat tecrübesi bulunan (kimse). |
gün günden | * günden güne, her gün biraz daha, giderek. |
gün güne uymaz | * bir günün işleri, durumları, şartları başka bir gününkine uymaz. |
gün ışığına çıkmak | * açıklığa kavuşmak, aydınlanmak. |
gün kavuşmak | * güneş batmak, akşam olmak. |
gün koymak | * yapılacak bir işiçin gün tespit etmek, belirlemek. |
gün merkezli | * Güneş’in merkezine bağlı olan, Güneş’in merkezinden bakıldığıvar sayılarak ölçülen (bir yıldızın koordinatları). |
gün meselesi | * her an mümkün, sürekli gerçekleşebilecek durumda. |
gün ola harman ola | * bir gün onun da zamanı gelir. |
gün olur yılı besler, yıl olur günü beslemez | * ticarette kazanç, günü gününe uymaz. |
gün ortası | * Öğle, öğle vakti. |
gün tutulması | * Bkz. güneştutulması. |
gün yağmuru | * Güneşçıkmışken yağan iri damlalıyağmur. |
gün yapmak | * (çoğunlukla ev hanımları) ayın belirli günlerinde konuk ağırlamak. |
gün yayı | * Güneşin gök küresinde bir gün boyunca çizdiği çemberin ufuk üstünde kalan parçası. |
gün yeli | * Doğu rüzgârı. |
günah | * Dince suç sayılan işveya davranış. * Acımaya yol açacak kötü davranış, yazık. * (bazıdeyimlerde) Sorumluluk, vebal. * Kabahat, hafif suç. |
günah benden gitti (veya gitsin) | * “ben görevimi yaptım, bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem” anlamında kullanılan söz. |
günah çıkarmak | * (Hristiyanlarda) Tanrı’nın bağışlaması için papaza gidip işlediği günahlarıanlatmak. * kötü davranışlarını, suçlarınıaçıklamak, anlatmak. |
günah işlemek | * günah sayılan davranışta bulunmak. |
günah keçisi | * Sürekli suçlanan, her gelenin öfkesini ondan çıkardığıkimse. |
günah olmak | * yazık olmak. |
günaha girmek | * dince suç sayılan bir işyapmak. |
günaha sokmak | * günah işlemesine yol açmak. |
günahı(veya vebali) boynuna | * ben karışmam, sorumluluk sana (veya ona) düşer. |
günahıkadar sevmemek | * hiç sevmemek, nefret etmek. |
günahına girmek (veya günahınıalmak) | * birisi için haksız olarak kötü düşünmek, kuşkulanmak; iftira etmek. |
günahını çekmek | * birinin yaptığıveya birine karşıyapılan kötülüğün cezasını görmek. |
günahınıvermez | * çok cimri. |
günahkâr | * Günah işlemiş, günahlı. |
günahkârlık | * Günahkâr olma durumu. |
günahlı | * Günahı olan. |
günahsız | * Günahıveya suçu olmayan. |
günahsızlık | * Günahsız olma durumu. |
günâşık | * Ayçiçeği. |
Kategoriler