güreşçi | * Güreşyapan, güreşen kimse, pehlivan. |
güreşçi köprüsü | * Vücudun, sırt yere dönük, avuçlar ve tabanlarda yay biçiminde dayalı bulunduğu durum. |
güreşçilik | * Güreşle uğraşan spor dalı, pehlivanlık. |
güreşilme | * Güreşilmek işi veya durumu. |
güreşilmek | * Güreşyapılmak. |
güreşme | * Güreşmek işi. |
güreşmek | * (iki kişi) Türlü oyunlarla birbirinin sırtınıyere getirmeye çalışmak. |
güreştirme | * Güreştirmek işi. |
güreştirmek | * Güreşyaptırmak. |
gürgen | * Gürgengillerden, Karadeniz kıyılarındaki ormanlarımızda çok yetişen, kerestesi beğenilen bir ağaç (Carpinus betulus). |
gürgengiller | * İki çeneklilerden, çiçek durumlarıtırtılsı; gürgen, huş, fındık, kızılağaç gibi kerestelik ağaçları içine alan bir familya. |
gürlek | * Çağlayan. |
gürleme | * Gürlemek işi. |
gürlemek | * Kalın ve gür ses çıkarmak. * Beklenmedik bir zamanda ansızın ölmek. |
gürleşme | * Gürleşmek işi. |
gürleşmek | * Gür bir duruma gelmek. |
gürleyiş | * Gürlemek işi veya biçimi. |
gürlük | * Gür olma durumu. * Verimlilik, feyiz. |
güruh | * Değersiz, aşağı görülen, küçümsenen topluluk, derinti, sürü. |
gürül gürül | * Bol ve gür çıkan veya akan şeylerin sesini anlatır. |
gürüldeme | * Gürüldemek işi. |
gürüldemek | * Çok hızlıve gürültülü ses çıkarmak. |
gürültü | * Aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin bütünü, patırtı, şamata. * Birçok kişinin karıştığıkavga, karışıklık veya tartışma. |
gürültü bastırmak | * gürültüden daha çok güçlü ses çıkarıp onu etkisizleştirmek. |
gürültü çıkarmak (etmek, koparmak veya yapmak) | * düzensiz ve rahatsız edici sesler çıkarmak. * kavga, karışıklık, tartışma çıkarmak. |
gürültü çıkmak | * kavga, tartışma karışıklık olmak. |
gürültü patırtı | * Kavga, gürültü. |
gürültücü | * Gürültü yapan veya gürültü çıkaran (kimse), velveleci. |
gürültülü | * Gürültüsü olan. * Karışık olaylarla dolu. |
gürültülü patırtılı | * Çok gürültülü ve karışık. |
gürültüsüz | * Gürültüsü olmayan. * Kimseyi tedirgin etmeyen veya kimsenin dikkatini çekmeyen. |
gürültüsüzce | * Gürültü yapmayarak, tedirginlik çıkarmayarak. |
gürültüye (veya patırtıya pabuç bırakmamak) | * korkutmalara aldırışetmeyip dilediği gibi davranmak. |
gürültüye (veya patırtıya vermek) | * gereksiz bir telâşa düşürmek. |
gürültüye gelmek | * (bir iş, bir düşünce vb.) telâşve karışıklığa rastlayarak ilgi çekmemek, üzerinde durulmamak. |
gürültüye getirmek (veya boğmak) | * (bir işi, bir düşünceyi) telâşve karışıklık yüzünden ilgi çekmez duruma getirmek. * söz kalabalığından, karışıklıktan yararlanarak istediğini elde etmek. |
gürültüye gitmek | * telâşve karışıklığa rastlayarak değeri anlaşılmayıp unutulmak. |
gürz | * Silâh olarak kullanılan ağır topuz. |
gütaperka | * Sumatra’da ve çevresindeki adalarda yetişen büyük bir cins ağaçtan elde edilen, kablo yapımında kullanılan, kauçuğa benzer, zamklı bir madde. |
gütme | * Gütmek işi. |
gütmek | * Hayvan veya hayvan sürüsünü önüne katıp otlatarak sürmek. * Bir düşünceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerçekleştirmeye çalışmak. * Bir kimseyi, bir topluluğu kendi düşünce ve amacıdoğrultusunda yönetmek, sevk ve idare etmek. |
güttüğüm domuzu bana öğretme | * yıllardır tanıdığım bir kimsenin huylarınıda bilirim. |
güve | * Kurtçuğu deri, yapağı, yünlü kumaşve dokuma yiyen pul kanatlılardan bir böcek (Tine pellionella). |
güveç | * İçinde yemek pişirilen toprak kap. * Bu kapta pişirilen yemek. |
güvelâ | * Açık yeşil, maviye çalar göz rengi. |
güvelenme | * Güvelenmek işi. |
güvelenmek | * Güve tarafından yenilmek. |
güvem eriği | * Bkz. akdiken. |
güven | * Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu, itimat. * Yüreklilik, cesaret. |
güven beslemek | * güven duymak, inanmak, itimat etmek. |
Kategoriler