haraca kesmek | * zorbalıkla para koparmak veya çıkar sağlamak. |
haraç | * OsmanlıTürklerinde genel olarak toprak sahiplerinden devletçe alınan vergi. * OsmanlıTürklerinde Müslüman olmayanların devlete ödemekle yükümlü olduklarıvergi. * Bir yerden, bir kimseden zorbalıkla alınan para. |
haraç mezat satmak | * açık artırma ile satmak. |
haraç yemek (veya almak) | * başkasının sırtından geçinmek. |
haraççı | * Haraç toplamakla görevli olan kimse. * Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para sızdıran kimse. |
haraççılık | * Haraççının görevi. * Zor kullanarak bir yerden veya kimseden para sızdıran kimsenin yaptığı iş. |
haraçlı | * Haraca bağlanmış, vergi ödeyen. |
harakiri | * Japonlarda karnını bıçakla deşme yoluyla kendini öldürme. |
harala gürele | * Telâşile. |
haram | * Din kurallarına aykırı olan, dince yasak olan. * Yasak. |
haram etmek | * o şeyden umulan yarar ve rahatıtattırmamak. |
haram olmak | * bir şeyden gereği gibi yararlanamamak. |
haram olsun! | * “hayrını görme, görmesin!” anlamında kullanılan bir söz. |
haram para | * Yasa dışıyollardan kazanılan para. |
haram yemek | * dinî inançlara aykırı olarak, haksız olarak bir şeye el atmak, sahip olmak. |
harama uçkur çözmek | * nikâhsız olarak cinsel ilişkide bulunmak. |
harami | * Hırsız, haydut. |
haramilik | * Hırsızlık, haydutluk. |
haramsız | * Haram olmayan, haram karışmamış. |
haramzade | * Yasa dışı birleşmelerden doğan çocuk, piç. |
haranı | * Büyük tencere. |
harap | * Bayındırlığıkalmamış, yıkılacak duruma gelmiş, yıkkın, viran. * Bitkin, yorgun, perişan. * Çok sarhoş. |
harap etmek | * harap duruma getirmek. |
harap olmak | * harap duruma gelmek, haraplaşmak, perişan olmak. |
haraplaşma | * Haraplaşmak işi. |
haraplaşmak | * Harap duruma gelmek, viran olmak, perişan olmak. |
haraplık | * Harap olma durumu, yıkkınlık. |
harar | * Çoğu kıldan dokunmuş, büyük çuval. |
harar gibi | * içine çok şey alabilen, geniş, büyük eşyalar için kullanılır. |
hararet | * Isı. * Sıcaklık. * Susama, susuzluk. * Coşkunluk, ateşlilik. |
hararet basmak | * çok susamak. * vücut ısısıartma. |
hararet kesmek (veya söndürmek) | * susuzluğu gidermek. |
hararet vermek | * susatmak. |
hararetlendirme | * Hararetlendirmek işi. |
hararetlendirmek | * Hararetlenmesine yol açmak. |
hararetlenme | * Hararetlenmek işi. |
hararetlenmek | * Isısıartmak. * Canlanmak, kızışmak. |
hararetli | * Isısı, sıcaklığıfazla olan. * Coşkun, ateşli, canlı. |
hararetli hararetli | * Yoğun ve heyecanlı bir biçimde, ateşli ateşli. |
haraşo | * “iyi, güzel” Bir tür yün örgüsü. |
haraza | * Kavga, gürültü, karışıklık. * Öfke, sinir. |
haraza | * Sığırın öt kesesinden çıkan taş. |
harbe | * Kısa mızrak. * Harbi. |
harbi | * Ateşli silâhların içini temizlemekte kullanılan çubuk, harbe. * Doğru, hilesiz, temiz, mert. |
harbî | * Savaşla ilgili. * OsmanlıDevletiyle henüz barışdurumunda bulunmayan, bir antlaşma yapmamışdevletler ve bu devletlerin uyrukları. * Osmanlıülkelerinde ticaretle uğraşan yabancıuyruklara verilen ad. |
harbi basmak | * doğru, hızlıyürümek. |
harbi konuşmak | * dosdoğru, gerçeği gizlemeden konuşmak. |
harbilik | * Doğruluk, temizlik, mertlik. * Ateşli silâhlarda harbinin yerleştirildiği yer. |
harbiye | * Savaşişleri. * (büyük H ile) Subay yetiştiren yüksek okul, harp okulu. |
Harbiye Nezareti | * Osmanlıİmparatorluğunda Millî Savunma Bakanlığına verilen ad. |
Kategoriler