Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 17

Harbiyeli * Harp okulu öğrencisi.
harcama * Harcamak işi, parayıelden çıkarma, sarf.
* Bir şey almak için elden çıkarılan para, gider.
harcama kalemi * Muhasebe işlemleri içinde en fazla satın alınan maddelerin bütünü.
harcamak * Bir işgörmek veya bir şey satın almak için parayıelden çıkarmak, sarf etmek.
* Bir şey yapmak için kullanmak, tüketmek.
* Birinin değer ve onurunu kırıcı bir durum yaratmak.
* Manevî yönden kötü duruma düşürmek, feda etmek.
* Yok olmasına, ölmesine sebep olmak.
harcanabilir * Harcanma özelliği olan.
harcanma * Harcanmak işi.
harcanmak * Harcamak işi yapılmak, harcamak işine konu olmak.
harcayış * Harcamak işi veya biçimi.
harcı * Ucuz, her keseye uygun.
harcı olmak * bir iş, birinin yapabileceği nitelikte olmak.
harcıâlem * Herkesin alabileceği, herkesin kullanabileceği, herkesin işine yarayan, her keseye uygun.
* Hiçbir özelliği olmayan, yeniliği olmayan, basmakalıp.
harcırah * Yolluk.
harç * Harcanan para, masraf.
* Resmî işlerde devlet veznesine ödenen para.
* Yapıda tuğla veya taşların örgüsünü pekitmek, duvarlarısıvamak için kullanılan, toprak, saman veya kum,
kireç, çimento gibi şeyleri su ile kararak yapılan çamur, karışım.
* Bir yemeğin yapılmasında kullanılan ve tat veren maddelerin bütünü.
* Giysiler dikilirken kullanılan tamamlayıcıveya süsleyici şeyler.
* Bahçıvanlıkta değişik nitelikteki toprak vb. maddelerin karıştırılmasıyla hazırlanmıştoprak.
harçlı * Yapılması için harç ödenen.
* Harç ile örülmüş.
* Süslerle bezenmiş(giysi).
harçlık * Ufak tefek ihtiyaçlar için ayrılmışpara.
harçsız * Harcı olmayan.
hardal * Turpgillerden 100-150 cm yükseklikte, sarıçiçekli, deriyi yakıcınitelikte olan ve tohumu hekimlikte
kullanılan, tadıacıve bir yıllık bir bitki (Brassica nigra).
* Bu tohumun toz durumuna getirilmişveya sirke ile karıştırılarak yapılmışmacunu.
hardal rengi * Kirli sarırenkte.
hardaliye * İçine hardal katılarak yapılan üzüm şırası.
hardallı * Hardalı olan.
hardallık * Hardal yapımında kullanılan malzeme.
* Hardal konulan kap.
hardalsı * Uzun iki çenetli meyve.
hardalsız * Hardalı olmayan.
hare * Bazınesne, canlı, göz vb. nde dalgalanır gibi görünen parlak çizgiler, meneviş, dalgır.
* Üzerinde dalgalıçizgiler bulunan kumaş.
* Çok sert taş, mermer.
harekât * Davranışlar, işler.
* Belli bir amaç gözetilerek bir askerî birliğe yaptırılan manevra, çarpışma, çevirme, kovalama gibi işler.
hareke * Arap harfleriyle yazılmışmetinlerde kısa ünlüleri göstermek için kullanılan işaret.
harekeleme * Harekelemek işi.
harekelemek * Bir ünsüze hareke koymak.
harekeli * Hareke konulmuş.
harekesiz * Hareke konulmamış.
hareket * Bir cismin durumunun ve yerinin değişmesi, devinim.
* Vücudu oynatma, kıpırdatma veya kımıldanma.
* Davranış.
* Yola çıkma.
* Belirli bir amaca varmak için birbiri ardınca yapılan ilerlemeler, akım.
* Yer sarsıntısı, deprem.
* Devinim.
* (demir yollarında) Katarların düzenlenmesi ve hangi saatlerde yola çıkıp hangi duraklarda karşılaşacaklarını
düzenleme işleri.
* Bir parçanın yavaşlık, çabukluk derecesi.
* Kas ve eklemlerin, belli doğal şartlar içersinde işlemeleri sonucu vücut bölümlerinde düzenli ve olumlu
etkilerle oluşturduklarıyer değişimi.
* Devinim.
hareket dairesi * Demir yollarında hareket işlerini düzenleyen, izleyen daire.
hareket etmek * yola gitmek, yola çıkmak.
* vücudu oynatmak, kıpırdatmak veya kımıldamak, devinmek.
* davranmak.
* devinmek.
hareket noktası * Bir işin, bir yolculuğun vb.nin başladığıyer.
* Bir sorunun incelenmesinde başlangıç olarak alınan nokta.
harekete geçirmek * bir işin yapılmasına sebep olmak, kımıldatmak, canlandırmak.
harekete geçmek * bir işi yapmaya başlamak, bitirmek amacı ile bir işe girişmek.
harekete getirmek * kımıldatmak, canlandırmak.
hareketlendirme * Hareketlendirmek işi.
hareketlendirmek * Hareketlenmesine yol açmak.
hareketlenme * Hareketlenmek işi.
hareketlenmek * Hareket kazanmak, harekete geçmek.
hareketli * Hareketi olan, yer değiştirebilen, devingen, müteharrik.
* Canlılık gösteren, canlı, kıpırdak.
hareketlilik * Hareketli olma durumu, devingenlik.
hareketsiz * Hareket etmeyen, yerinden kımıldamayan, durgun, durağan.
hareketsizlik * Hareketsiz olma durumu.
harekî * Hareket durumunda, devinim durumunda olan.
harelenme * Harelenmek işi.
harelenmek * Kımıldadıkça üzerinde parlak çizgiler görünmek, dalgalanmak.
hareli * Haresi olan.
harem * Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan bölüm.
* Bu bölümde oturan kadınların hepsi.
* Karı, eş.

Bir yanıt yazın