Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 19

harlamak * (ateşiçin) Kuvvetlenmek, harlı bir biçimde yanmak.
* Birden öfkelenerek bağırmak, birine çıkışmak.
harlatma * Harlatmak işi.
harlatmak * (ateşi) Kuvvetlendirmek, alevlendirmek.
harlı * Kuvvetli, harıl harıl yanan.
harman * Tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi.
* Bu işin yapıldığıyer veya mevsim.
* Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluşturma işi.
* (kâğıtçılıkta) Selüloz açılmasıaşamasından başlayıp kâğıt veya karton sayfasının meydana gelmesine kadar
kullanılan bir veya birkaç kâğıt hamuru ile diğer malzemelerin meydana getirdiği sulu süspansiyon.
harman çevirmek * harmanlamak.
harman çorman * Bkz. karman çorman.
harman dövmek * ekin tanelerini saptan ayırmak işini yapmak.
harman etmek (veya yapmak) * birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir birleşim oluşturmak.
harman savurmak * tahılısamandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşısavurmak.
harman sonu * Harmandan sonra kalan, toprakla karışmıştahıl.
* Büyük bir varlık veya işten sonra kalan bölüm.
harman sonu dervişlerin * bir işin sonunda iyi pay alanlar için söylenir.
harman yeri * Üzerinde harman dövülen, sıkıştırılmışsert toprak alan.
harmancı * Harman işi ile uğraşan kimse.
harmancılık * Harmancı olma durumu.
* Harmancının yaptığı iş.
harmandalı * (Ege bölgesinde) Bir çeşit zeybek oyunu.
harmani * Bütün vücudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir çeşit üst giysisi, pelerin.
harmaniye * Bkz. harmani.
harmanlama * Harmanlamak işi.
harmanlamak * Harman etmek.
* Bir çember oluşturacak biçimde dolaşmak.
* (gemi) Az bir dümen açısıyla büyük bir eğri çizerek yürümek.
harmanlanma * Harmanlanmak işi.
harmanlanmak * Tütün, çay, içki gibi şeylerin birkaç çeşidi birbirine katılıp karıştırmak.
* (Ay) Çevresinde ağıl oluşmak.
harmanlatma * Harmanlatmak işi.
harmanlatmak * Harman yaptırmak.
harmanlık * Harman için gerekli eşya.
* Harman yeri.
harmoni * Armoni.
harmonyum * Dışgörünüşü piyanoya benzeyen, körüğü ayakla işletilen küçük org.
harnup * Keçiboynuzu.
harp * Savaş.
harp * Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli ve telli, büyük çalgı, arp.
harp açmak * Bkz. savaşaçmak.
* Bir konuda güçlü biçimde mücadele etmek, bir konuyu şiddetle savunmak.
harp akademileri * Türk SilâhlıKuvvetlerine kumandan ve kurmay subay yetiştiren okullar.
harp dairesi * Millî Savunma Bakanlığında savaşgereçleri ile uğraşan daire.
harp malûlü * Savaşta sakat kalmışasker.
harp okulu * Türk SilâhlıKuvvetlerine subay yetiştiren yüksek okul, harbiye.
harp zengini * Savaşsırasında yolsuz kazançlar sağlayarak kısa sürede zengin olan kimse.
Harput köftesi * Kıyma, ince bulgur ve fesleğen gibi değişik koku ve baharatla hazırlanan sulu köfteli yemek.
harrangürra * Gürültü ile ve özensiz olarak.
harrup * Harnup.
hars * Tarla sürme.
* Kültür.
hart * (ısırmak, yemek vb. için) Birden ve sert bir biçimde.
hart hart * Sert ve kaba ses çıkararak.
hart hurt * Ağız dolusu ısırarak ve ses çıkararak (yemek).
harta * “Sırasız, saygısız davranışlarda bulunmak” anlamında hartasıhurtası olmamak deyiminde geçer.
hartadak * Ansızın ve sertçe (ısırmak, kapmak).
hartadan * Bkz. hartadak.
hartama * Kiremit yerine kullanılan veya kiremit altına konulan ince tahta.
harttadak * Bkz. hartadak.
hartuç * Merminin arkasından namluya sürülen bezden veya kartondan barut kesesi.
has * Özgü, mahsus.
* Katışıksız, en iyi cinsten; saf.
* İyi nitelikleri kendinde toplamışolan (kişi).
* OsmanlıDevletinde yüz bin akçeyi aşan dirlik.
* Hükümdara özgü olan.

Bir yanıt yazın