harlamak | * (ateşiçin) Kuvvetlenmek, harlı bir biçimde yanmak. * Birden öfkelenerek bağırmak, birine çıkışmak. |
harlatma | * Harlatmak işi. |
harlatmak | * (ateşi) Kuvvetlendirmek, alevlendirmek. |
harlı | * Kuvvetli, harıl harıl yanan. |
harman | * Tahıl demetlerinin üzerinden düven geçirilerek tanelerin başaklarından ayrılması işi. * Bu işin yapıldığıyer veya mevsim. * Birçok çeşitten birer parça alıp yeni birleşim oluşturma işi. * (kâğıtçılıkta) Selüloz açılmasıaşamasından başlayıp kâğıt veya karton sayfasının meydana gelmesine kadar kullanılan bir veya birkaç kâğıt hamuru ile diğer malzemelerin meydana getirdiği sulu süspansiyon. |
harman çevirmek | * harmanlamak. |
harman çorman | * Bkz. karman çorman. |
harman dövmek | * ekin tanelerini saptan ayırmak işini yapmak. |
harman etmek (veya yapmak) | * birçok çeşitten birer parça alıp yeni bir birleşim oluşturmak. |
harman savurmak | * tahılısamandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşısavurmak. |
harman sonu | * Harmandan sonra kalan, toprakla karışmıştahıl. * Büyük bir varlık veya işten sonra kalan bölüm. |
harman sonu dervişlerin | * bir işin sonunda iyi pay alanlar için söylenir. |
harman yeri | * Üzerinde harman dövülen, sıkıştırılmışsert toprak alan. |
harmancı | * Harman işi ile uğraşan kimse. |
harmancılık | * Harmancı olma durumu. * Harmancının yaptığı iş. |
harmandalı | * (Ege bölgesinde) Bir çeşit zeybek oyunu. |
harmani | * Bütün vücudu saran, kolsuz ve bazen kukuletalı bir çeşit üst giysisi, pelerin. |
harmaniye | * Bkz. harmani. |
harmanlama | * Harmanlamak işi. |
harmanlamak | * Harman etmek. * Bir çember oluşturacak biçimde dolaşmak. * (gemi) Az bir dümen açısıyla büyük bir eğri çizerek yürümek. |
harmanlanma | * Harmanlanmak işi. |
harmanlanmak | * Tütün, çay, içki gibi şeylerin birkaç çeşidi birbirine katılıp karıştırmak. * (Ay) Çevresinde ağıl oluşmak. |
harmanlatma | * Harmanlatmak işi. |
harmanlatmak | * Harman yaptırmak. |
harmanlık | * Harman için gerekli eşya. * Harman yeri. |
harmoni | * Armoni. |
harmonyum | * Dışgörünüşü piyanoya benzeyen, körüğü ayakla işletilen küçük org. |
harnup | * Keçiboynuzu. |
harp | * Savaş. |
harp | * Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli ve telli, büyük çalgı, arp. |
harp açmak | * Bkz. savaşaçmak. * Bir konuda güçlü biçimde mücadele etmek, bir konuyu şiddetle savunmak. |
harp akademileri | * Türk SilâhlıKuvvetlerine kumandan ve kurmay subay yetiştiren okullar. |
harp dairesi | * Millî Savunma Bakanlığında savaşgereçleri ile uğraşan daire. |
harp malûlü | * Savaşta sakat kalmışasker. |
harp okulu | * Türk SilâhlıKuvvetlerine subay yetiştiren yüksek okul, harbiye. |
harp zengini | * Savaşsırasında yolsuz kazançlar sağlayarak kısa sürede zengin olan kimse. |
Harput köftesi | * Kıyma, ince bulgur ve fesleğen gibi değişik koku ve baharatla hazırlanan sulu köfteli yemek. |
harrangürra | * Gürültü ile ve özensiz olarak. |
harrup | * Harnup. |
hars | * Tarla sürme. * Kültür. |
hart | * (ısırmak, yemek vb. için) Birden ve sert bir biçimde. |
hart hart | * Sert ve kaba ses çıkararak. |
hart hurt | * Ağız dolusu ısırarak ve ses çıkararak (yemek). |
harta | * “Sırasız, saygısız davranışlarda bulunmak” anlamında hartasıhurtası olmamak deyiminde geçer. |
hartadak | * Ansızın ve sertçe (ısırmak, kapmak). |
hartadan | * Bkz. hartadak. |
hartama | * Kiremit yerine kullanılan veya kiremit altına konulan ince tahta. |
harttadak | * Bkz. hartadak. |
hartuç | * Merminin arkasından namluya sürülen bezden veya kartondan barut kesesi. |
has | * Özgü, mahsus. * Katışıksız, en iyi cinsten; saf. * İyi nitelikleri kendinde toplamışolan (kişi). * OsmanlıDevletinde yüz bin akçeyi aşan dirlik. * Hükümdara özgü olan. |
Kategoriler