hastası olmak | * bir şeye çok düşkün olmak. |
hastel | * Daha ziyade gençlerin ve araştırmacıların konaklaması için yapılmışve belirli kurallara göre yönetilen ekonomik tesisler. |
hasut | * Kıskanç, günücü. |
haşa | * Belleme (II). |
hâşâ | * Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatır. * Dine aykırı görülen bir ihtimalden söz edilirken, zorunlu olarak kullanılır. |
hâşâ huzurdan (veya huzurunuzdan) | * uygunsuz bir şey söylemek zorunda kalındığında bağışlanma dileği anlatır. |
hâşâ sümme hâşâ | * “öyle olmasına ihtimal yok, öyle değildir” anlamında kullanılır. |
haşarat | * Böcekler. * Değersiz ve zararlıkimseler. |
haşarı | * Çok yaramaz, ele avuca sığmayan (çocuk). * Huysuz, azgın (hayvan). |
haşarıca | * Biraz haşarı. * Haşarıya yakışır biçimde, haşarı gibi. |
haşarılaşma | * Haşarılaşmak işi. |
haşarılaşmak | * Haşarıdavranışlarda bulunmak. |
haşarılık | * Haşarı olma durumu. * Haşarıca davranış. |
haşat | * Darmadağınık, işe yaramaz, bozuk, kötü. * Yorgun, bitkin. |
haşat etmek | * bozmak, kullanılmaz duruma getirmek. * (birini) dövmek, perişan etmek, aşırıölçüde hırpalamak. |
haşat olmak | * bozulmak, kullanılamaz duruma gelmek. * yorulmak, perişan olmak. |
haşatıçıkmak | * bozulmak, işe yaramaz duruma gelmek. * çok yorulmak, bitkinleşmek. |
haşefe | * Başçık. |
haşere | * Böcek. |
haşhaş | * Gelincikgillerden, kapsüllerinden afyon, tohumlarından yağçıkarılan bir yıllık ve otsu bir kültür bitkisi (Papaver somniferum). |
haşhaşyağı | * Haşhaştan çıkarılan ve yiyecek olarak kullanılan yağ. |
haşhaşhane | * Haşhaşın işlendiği yer. |
haşıl | * Dokumacılıkta kullanılan unlu veya çirişli sıvı. |
haşıllama | * Haşıllamak işi. |
haşıllamak | * Dokumayıunlu veya çirişli sıvıya batırmak. |
haşım haşım | * Haşlanmak fiili ile birlikte kullanılarak bu fiili pekiştirir. |
haşır haşır | * (sert ve kuru şeyler için) Haşırdayarak, haşırtılıses çıkararak. |
haşır huşur | * Haşırdayarak, haşırtılıses çıkararak. |
haşırdama | * Haşırdamak işi. |
haşırdamak | * Kâğıt, kolalıkumaşgibi sert şeyler birbirine sürtünürken kalın ve boğuk ses çıkarmak. |
haşırtı | * Haşırdarken çıkan ses. |
haşırtılı | * Haşırtısı olan, haşırdayan. |
haşin | * Sert, kırıcı, gönül kırıcı olan. |
haşinleşme | * Haşinleşmek işi. |
haşinleşmek | * Sertleşmek, gönül kırıcıdavranışlarda bulunmak. |
haşinlik | * Haşin olma durumu, haşin davranış. |
haşir | * Toplanma, bir araya gelme. * Kıyamet gününde ölüleri diriltip mahşere çıkarma. |
haşir neşir | * Kaynaşma, bir arada olma. |
haşir neşir etmek | * kaynaştırmak, bir arada bulundurmak. |
haşir neşir olmak | * kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak. |
haşiş | * Hint kenevirinden çıkarılan esrar. * Kuru ot. |
haşiv | * Doldurma. * Yazıyıveya konuşmayı gereksiz ayrıntılarla uzatma. |
haşiye | * Bir yazısayfasının altına, metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama, dipnot. |
haşlak | * Kızgın, kaynar, çok sıcak. |
haşlama | * Haşlamak işi. * Haşlanarak pişirilen. |
haşlamak | * Bir şeyin üstüne kaynar su dökmek veya bir şeyi kaynar suya daldırmak. * Suda kaynatarak pişirmek. * (kaynar sıvı için) Yakmak. * (don, kırağı için) Bitkilere zarar vermek. * Dalamak. * Sertçe paylamak, azarlamak. |
haşlamlılar | * Bir hücrelilerden, vücutlarında hareketi sağlayan kirpiğimsi titrek tüyleri veya beslenme işini gören çekmeleri olan, çoğu sularda yaşayan ve ancak mikroskopla görülebilen hayvanlar sınıfı. |
haşlanış | * Haşlanma biçimi. |
haşlanma | * Haşlanmak işi. |
haşlanmak | * Haşlamak işi yapılmak. * Kaynar su vb. dökülmek, kaynar su vb. ile yanmak. |
Kategoriler