Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 22

hastası olmak * bir şeye çok düşkün olmak.
hastel * Daha ziyade gençlerin ve araştırmacıların konaklaması için yapılmışve belirli kurallara göre yönetilen
ekonomik tesisler.
hasut * Kıskanç, günücü.
haşa * Belleme (II).
hâşâ * Bir durum veya davranışın kesinlikle kabul edilmediğini anlatır.
* Dine aykırı görülen bir ihtimalden söz edilirken, zorunlu olarak kullanılır.
hâşâ huzurdan (veya huzurunuzdan) * uygunsuz bir şey söylemek zorunda kalındığında bağışlanma dileği anlatır.
hâşâ sümme hâşâ * “öyle olmasına ihtimal yok, öyle değildir” anlamında kullanılır.
haşarat * Böcekler.
* Değersiz ve zararlıkimseler.
haşarı * Çok yaramaz, ele avuca sığmayan (çocuk).
* Huysuz, azgın (hayvan).
haşarıca * Biraz haşarı.
* Haşarıya yakışır biçimde, haşarı gibi.
haşarılaşma * Haşarılaşmak işi.
haşarılaşmak * Haşarıdavranışlarda bulunmak.
haşarılık * Haşarı olma durumu.
* Haşarıca davranış.
haşat * Darmadağınık, işe yaramaz, bozuk, kötü.
* Yorgun, bitkin.
haşat etmek * bozmak, kullanılmaz duruma getirmek.
* (birini) dövmek, perişan etmek, aşırıölçüde hırpalamak.
haşat olmak * bozulmak, kullanılamaz duruma gelmek.
* yorulmak, perişan olmak.
haşatıçıkmak * bozulmak, işe yaramaz duruma gelmek.
* çok yorulmak, bitkinleşmek.
haşefe * Başçık.
haşere * Böcek.
haşhaş * Gelincikgillerden, kapsüllerinden afyon, tohumlarından yağçıkarılan bir yıllık ve otsu bir kültür bitkisi
(Papaver somniferum).
haşhaşyağı * Haşhaştan çıkarılan ve yiyecek olarak kullanılan yağ.
haşhaşhane * Haşhaşın işlendiği yer.
haşıl * Dokumacılıkta kullanılan unlu veya çirişli sıvı.
haşıllama * Haşıllamak işi.
haşıllamak * Dokumayıunlu veya çirişli sıvıya batırmak.
haşım haşım * Haşlanmak fiili ile birlikte kullanılarak bu fiili pekiştirir.
haşır haşır * (sert ve kuru şeyler için) Haşırdayarak, haşırtılıses çıkararak.
haşır huşur * Haşırdayarak, haşırtılıses çıkararak.
haşırdama * Haşırdamak işi.
haşırdamak * Kâğıt, kolalıkumaşgibi sert şeyler birbirine sürtünürken kalın ve boğuk ses çıkarmak.
haşırtı * Haşırdarken çıkan ses.
haşırtılı * Haşırtısı olan, haşırdayan.
haşin * Sert, kırıcı, gönül kırıcı olan.
haşinleşme * Haşinleşmek işi.
haşinleşmek * Sertleşmek, gönül kırıcıdavranışlarda bulunmak.
haşinlik * Haşin olma durumu, haşin davranış.
haşir * Toplanma, bir araya gelme.
* Kıyamet gününde ölüleri diriltip mahşere çıkarma.
haşir neşir * Kaynaşma, bir arada olma.
haşir neşir etmek * kaynaştırmak, bir arada bulundurmak.
haşir neşir olmak * kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak.
haşiş * Hint kenevirinden çıkarılan esrar.
* Kuru ot.
haşiv * Doldurma.
* Yazıyıveya konuşmayı gereksiz ayrıntılarla uzatma.
haşiye * Bir yazısayfasının altına, metnin herhangi bir noktasıyla ilgili olarak yazılan açıklama, dipnot.
haşlak * Kızgın, kaynar, çok sıcak.
haşlama * Haşlamak işi.
* Haşlanarak pişirilen.
haşlamak * Bir şeyin üstüne kaynar su dökmek veya bir şeyi kaynar suya daldırmak.
* Suda kaynatarak pişirmek.
* (kaynar sıvı için) Yakmak.
* (don, kırağı için) Bitkilere zarar vermek.
* Dalamak.
* Sertçe paylamak, azarlamak.
haşlamlılar * Bir hücrelilerden, vücutlarında hareketi sağlayan kirpiğimsi titrek tüyleri veya beslenme işini gören
çekmeleri olan, çoğu sularda yaşayan ve ancak mikroskopla görülebilen hayvanlar sınıfı.
haşlanış * Haşlanma biçimi.
haşlanma * Haşlanmak işi.
haşlanmak * Haşlamak işi yapılmak.
* Kaynar su vb. dökülmek, kaynar su vb. ile yanmak.

Bir yanıt yazın