Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 32

hazakatli * Hazakat sahibi.
hazan * Güz, sonbahar.
hazandide * Görmüş, geçirmiş.
* Solgun, sararmış, solmuş.
Hazar * VI.-X. yüzyıllar arasında Hazar Denizi’nin ve Kafkasların kuzeyinde yaşamış bir Türk boyu veya bu
boydan olan kimse.
hazar * Barış.
Hazarca * Hazar Türkçesi.
hazarî * Barışla ilgili.
hazcı * Hazcılık ile ilgili olan.
* Hazcılığı benimseyen ve savunan kimse, hedonist.
hazcılık * Zevki, insan hayatının tek değer ve amacısayan, haz veren her şeyin iyi olduğunu kabul eden öğreti,
hedonizm.
* Hazza, fiziksel zevke hastalık derecesinde düşkünlük, hedonizm.
* Ekonomik etkinliğin, hazzın en yüksek derecesine varacak biçimde geliştirilmesi öğretisi, hedonizm.
hazfetme * Hazfetmek durumu veya biçimi.
hazfetmek * Gidermek, kaldırmak, çıkarmak, silmek.
hazık * (hekimler için) Usta, uz.
hazım * Sindirme, sindirim.
* Benimsenme, kabul edilme.
hazımlı * Yersiz davranışlara, dokunaklısözlere aldırmayan, içi geniş(kimse).
* Benimseyen, katlanan, kabullenen.
hazımsız * Yediklerini kolay sindiremeyen.
* Yersiz davranışlara karşısusmak elinden gelmeyen (kimse).
* Benimseyemeyen, katlanamayan, kabullenemeyen.
hazımsızlık * Sindirim sisteminin iyi çalışmamasıdurumu.
* Benimseyememe, katlanamama, kabullenememe.
hazın * Kışlık yiyecek.
hazır * Bir işyapmak için gereken her şeyi tamamlamışolan, anık, amade, müheyya.
* Belli bir işe yarayacak, kullanılacak bir duruma getirilmiş.
* Belirli bir biçimde yapılmışolarak satılan, alıcı bekleyen, ısmarlama karşıtı.
* Başına getirildiği fiilin bir fırsat sayıldığınıanlatır.
hazır bulunmak (veya olmak) * bir yerde var olmak, kendi bulunmak.
* bir şeyi hemen yapabilecek durumda olmak.
hazır çorba * Önceden hazırlanmışve paket hâlinde satışa sunulmuşçorba.
hazır değer * Önceden belirlenmişdeğer.
hazır etmek * hemen kullanabilecek duruma getirmek.
hazır giyim * Standart ölçülere göre seri olarak hazırlanmışve satışa sunulmuşgiyim eşyası.
hazır kahve * Neskafe.
hazır kıta * Gerektiği anda kullanılmak ve görevlendirilmek üzere hazır bulundurulan birlik.
hazır mezarın ölüsü * her hizmeti başkalarından bekleyen tembeller için söylenir.
hazır ol * Askerlikte esas duruşdenilen, ayakta, başve vücut dik, gözler ileride, eller uyluklara yapışmış bir duruşa
geçilmesi için verilen komut.
hazır ol duruşu * Vücudun başdik, göğüs ileride, omurga ve bacaklar gergin, topuklar bitişik, kollar doğal yerinde, avuçlar
uyluklarda olarak ayakta bulunduğu durum.
hazır olmak * hazır durumda bulunmak.
hazır para * Nakit, elde mevcut para, likit.
hazır yemek * Kısa sürede hazırlanan ve genellikle ayaküstü yenilen hafif yiyecek.
hazır yiyici * Önceden kazanılmışvarlığıharcayan.
hazıra dağlar dayanmaz * sürekli harcama, en büyük birikimleri bile eritir.
hazıra konmak * başkasının emeğiyle ortaya çıkmış bir şeyden yararlanmak.
hazırcevap * Gerektiğinde çabuk, yerinde cevaplar bulup veren.
hazırcevaplık * Hazırcevap olma durumu.
hazırcı * Emek harcamadan her şeyi hazır olarak elde etmek isteyen kimse.
* Hazır giysi satılan yer veya satan kimse.
hazırcılık * Her şeyi hazır bulmaya veya elde etmeye düşkün olma durumu.
hazırda * yararlanılabilecek bir durumda, el altında.
hazırdan yemek * yenisini kazanmaksızın elindekini harcamak.
hazırlama * Hazırlamak işi.
hazırlamak * Bir şeyi kullanılacak, yararlanılacak duruma getirmek.
* Bir şeyi ortaya koymak, gerçekleştirmek.
* Önceden düzenlemek.
* Gelecek için önlem almak, ihtiyaçlarıtespit etmek.
* Sebep olmak, yol açmak.
* Birini herhangi bir şeyi yapabilecek veya bir şeyi yüklenebilecek duruma getirmek.
* Alıştırmak.
* Bir maddeyi elde etmek.
hazırlanış * Hazırlanmak işi veya biçimi.
hazırlanma * Hazırlanmak işi.
hazırlanmak * Hazır olmak, kendini hazırlamak.
* Hazır duruma getirilmek.
hazırlatma * Hazırlatmak işi.
hazırlatmak * Hazır duruma getirmek.
hazırlayış * Hazırlamak işi veya biçimi.
hazırlık * Hazırlanmak için gereken şeyler veya durumlar.
hazırlık devresi * Hazırlık dönemi.

Bir yanıt yazın