hissiz | * Duygusuz. |
hissizlik | * Duygusuzluk. |
histerezis | * Doğa olaylarının gelişmesindeki gecikme. |
histeri | * Bkz. isteri. |
histerik | * Bkz. isterik. |
histoloji | * Doku bilimi. |
hiş | * “Hey, bana bak, sana söylüyorum” anlamında seslenme sözü. |
hişt | * Hiş. |
hit | * Liste başı. |
hitabe | * Söylev. |
hitaben | * Sözü birine yönelterek, hitap yoluyla. |
hitabet | * Etkili söz söyleme sanatı, söz sanatı. |
hitam | * Son, bitim. |
hitam bulmak | * sona ermek, bitmek. |
hitam vermek | * bitirmek. |
hitan | * Sünnet etme. |
hitap | * Sözü birine veya birilerine yöneltme, seslenme. |
hitap etmek | * seslenmek, … -e karşısöylemek, söz yöneltmek. |
Hitit | * M. Ö. XX.-XII. yüzyıllar arasında Anadolu’da, XII-VIII. yüzyıllar arasında Hatay ve Kuzey Suriye’de devletler kurmuşolan eski bir ulus, Eti. |
Hititçe | * Hitit (Eti) dili. |
Hititolog | * Hitit (Eti) dili, kültürü ve kalıntıları ile uğraşan bilim adamı. |
Hititoloji | * Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dalı. |
hiyerarşi | * Makam sırası, basamak, derece düzeni. |
hiyerarşik | * Hiyerarşiye özgü. |
hiyeroglif | * Eski Mısırlıların kullandığı, bir resim ile bir kelimenin gösterildiği yazı, resim yazı. |
hiza | * Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu. |
hizalama | * Hizalamak işi. |
hizalamak | * Hizaya gelmek, hizasını bulmak. |
hizaya gelmek | * düzgün sıra olmak. * davranışlarınıdüzeltmek yola gelmek. |
hizaya getirmek | * birinin davranışlarınıdüzeltmek, yola getirmek. |
hizip | * Bölük, kısım. * Bir topluluk, bir örgüt içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren yan tutmaya yönelik küçük topluluk, klik. |
hizipçi | * Hizip oluşturan veya bir hizip içinde yer alan (kimse), klikçi. |
hizipçilik | * Örgütlenmiş bir topluluğun içinde bütünlüğü bozacak biçimde yeni bir topluluk oluşturma. |
hizipleşme | * Hizipleşmek işi, klikleşme. |
hizipleşmek | * Hiziplere ayrılmak, klikleşmek. |
hizmet | * Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma. * Görev, iş. * Bakım, özen, ihtimam. |
hizmet akdi | * İşsözleşmesi, işakdi. |
hizmet eri | * Teğmen ve yukarısıüst düzey subayların hizmetinde bulunan er, emir eri. |
hizmet görmek (veya etmek) | * işgörmek, çalışmak. |
hizmet içi eğitim | * Bkz. iş başında eğitim. |
hizmetçi | * Hizmet gören kimse. * Belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın. |
hizmetçilik | * Hizmetçinin yaptığı işveya hizmetçi olma durumu. |
hizmete girmek | * çalışmaya başlamak. * görev almak. |
hizmeti dokunmak | * görevde bulunmak, işyapmak. |
hizmetinde olmak | * birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak. |
hizmetkâr | * Ücretle işgören genellikle erkek işçi, uşak. |
hizmetkârlık | * Hizmetkârın işi, uşaklık. |
hizmetli | * Kapıcılık, odacılık gibi işlerde kullanılan kimse, müstahdem. |
Ho | * Holmiyum’un kısaltması. |
hobi | * Düşkü, aşırıölçüde uğraşıalanı. |
Kategoriler