hoyrat | * Kaba, kırıcıve hırpalayıcı. * Güneydoğu Anadolu’da ve Irak’taki Türkler arasında tek başına söylenen bir çeşit ezgili deyiş. |
hoyratça | * Kaba (bir biçimde). |
hoyratlık | * Hoyrat olma durumu. * Hoyratça davranış. |
hoyratlık etmek | * hoyratça davranmak. |
hoyuk | * Bostan korkuluğu. |
hozalma | * Hozalmak işi. |
hozalmak | * Kibirlenmek, burnu büyümek. |
hozan | * Dinlenmeye bırakılmış, birkaç yıl işlenmemiştarla. |
hödük | * Görgüsüz, kaba, anlayışıkıt (kimse). * Korkak, ürkek. |
hödükçe | * Hödük gibi, görgüsüzce. |
hödükleşme | * Hödükleşmek biçimi. |
hödükleşmek | * Hödükçe davranmak. |
hödüklük | * Hödük olma durumu. * Hödükçe davranış. |
hödüklük etmek | * görgüsüzce ve kaba davranmak. |
höl | * Yaşlık, nem. |
höllük | * Bazıyerlerde kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak. |
höpürdetme | * Höpürdetmek işi, hopurdatma. |
höpürdetmek | * Bir şey içerken ses çıkarmak, hopurdatmak. |
höpürtü | * Höpürdetmek biçimi ve tarzı. |
höpürtülü | * Höpürtü ile ses çıkarma. |
hörgüç | * Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı. * Hörgüce benzeyen tümsek, çıkıntı. |
hörgüçlü | * (deve için) Hörgücü olan. |
höst | * At, katır, sığır gibi hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için çıkarılan ses. * Bir kimseyi uyarmak için kullanılan kaba seslenme. |
höşmerim | * Tuzsuz taze peynirden nişasta, pirinç unu konarak yapılan bir helva. |
höt | * Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenir. |
höt demek | * göz dağıvermek, korkutmak. |
höykürme | * Höykürmek işi. |
höykürmek | * Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geçerek hep bir ağızdan yüksek sesle bağrışmak. |
höyük | * Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapıkalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe. * Toprak yığını, küçük tepe. |
Hristiyan | * İsa Peygamber’in dininden olan kimse, İsevî, Nasranî. * Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara özgü olan (şey). |
Hristiyanlaşma | * Hristiyanlaşmak işi. |
Hristiyanlaşmak | * Hristiyan olmak, Hristiyanlığıkabul etmek. |
Hristiyanlaştırma | * Hristiyanlaştırmak işi. |
Hristiyanlaştırmak | * Bir kimse veya topluluğu Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak. |
Hristiyanlık | * Hristiyan dini, İsevîlik, Nasranîlik. * Hristiyan dünyası. * Hristiyan olma durumu. |
hristo | * “Çaprazlama yapılan teyel” anlamına gelen hristo teyeli tamlamasında geçer, kaz ayağı. |
hristo teyeli | * Kaz ayağı. |
hu | * “Neredesin!, bana bak” anlamında daha çok kadınlar tarafından kullanılan seslenme sözü. * Dervişler arasında seslenme sözü. * (büyük H ile) Tanrı. |
hu çekmek (veya demek) | * (tekkelerde, dervişler arasında) ayin sırasında sürekli olarak hu demek. |
hububat | * Tahıl. |
Huda | * Tanrı. |
huda | * Hile, düzen. |
hudayinabit | * Kendi biten, kendi kendine yetişen (bitki). * Başı boş büyümüş(kimse). * Eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmişolan (kimse). |
hudut | * Sınır. * Uç, son. |
hudut boyu | * Sınır boyu. |
hudut dışı | * Sınır ötesi, sınır dışı. |
hudut dışıetmek | * sınır dışıetmek, ülkeden dışarıçıkarmak. |
hudutlandırma | * Hudutlandırmak işi. |
hudutlandırmak | * Sınırlandırmak, sınır çekmek. |
hudutlu | * Sınırlı, sınırlanmış. * Sınırsız, sonsuz. |
Kategoriler