huysuzlaşmak | * Huysuz bir duruma gelmek. |
huysuzlaştırma | * Huysuzlaştırmak işi. |
huysuzlaştırmak | * Huysuz duruma getirmek. |
huysuzluk | * Huysuz olma durumu. * Huysuzca davranış. |
huysuzluk etmek | * huysuzca davranışlarda bulunma. |
huyu huyuna suyu suyuna (uygun) | * iki kişinin her yönden birbirine uygunluğunu anlatmak için kullanılır. |
huyuna suyuna gitmek | * onu kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak. |
huzme | * Demet, ışın demeti. |
huzmeli | * Işık saçan. |
huzur | * Dirlik, başdinçliği, gönül rahatlığı, rahatlık. * (bazıdeyimlerde) Ön, yan, kat, makam. * (bir yerde) Bulunma. * Padişah katı. |
huzur evi | * Yaşlanmışkimselerin kaldığı, bakıldığıve barındığıyer. |
huzur hakkı | * Belli bir konuyu görüşmek için toplanan bir kurulun üyelerine ödenen para. |
huzur vermek | * gönül rahatlığı, dirlik vermek, dinlendirmek. |
huzurlu | * Huzuru olan, rahat. |
huzursuz | * Huzuru olmayan, tedirgin, rahatsız. |
huzursuzca | * Biraz huzursuz (bir biçimde). |
huzursuzluk | * Huzursuz olma durumu. * Huzursuzca davranış. |
huzurunu kaçırmak | * tedirgin, rahatsız etmek. |
hüccet | * Belgit. * Tanıt. |
hücre | * İnce bir zar içindeki protoplâzma ve çekirdekten oluşmuş, bir organizmanın yapıve görev bakımlarından en küçük birliği, göze. * Küçük oda. * Tutukluların veya hükümlülerin yalnız olarak kapatıldıklarıküçük oda. * Siyasî bir inançla gizli olarak çalışan bir örgütün genellikle aynıyerde çalışanlarının oluşturduğu topluluk. |
hücre bilimi | * Biyolojinin, hücrenin yapı, görev, çoğalma ve hayatıyla ilgili dalı, göze bilimi, sitoloji. |
hücre yutarlığı | * Vücuda giren mikropların yutar hücreler tarafından yutulup yok edilmesi, göze yutarlığı, fagositoz. |
hücreler arası | * Dokularda hücrelerin arasında yer alan, gözeler arası. |
hücum | * Saldırma, saldırı, saldırış. * Üşüşme, bir yere toplanma. * Sert eleştiri. * Gol atmak veya sayıkazanmak amacıyla yapılan akın, hamle. * İleri. |
hücum etmek | * saldırmak. |
hücum oyuncusu | * İleri uçta oynayan oyuncu. |
hücuma kalkmak | * (asker) siperden düşmana doğru fırlamak. |
hücumbot | * Bir tür küçük savaşgemisi. |
hücumcu | * Hücum eden, saldıran. |
hükme varmak | * iyice düşündükten sonra karar vermek. |
hükmen | * Hakem kararıyla. |
hükmetme | * Hükmetmek işi. |
hükmetmek | * Egemenliği altında bulundurmak. * Düşünme veya yargılama sonunda bir kanıya varmak. * Aklına esmek. |
hükmî | * Hükümle ilgili, tüzel. |
hükmî şahsiyet | * Tüzel kişilik. |
hükmolunma | * Hükmolunmak durumu. |
hükmolunmak | * Hüküm verilmek. |
hükmü geçmek (veya hüküm yürütmek) | * gücü yetmek, sözü geçmek. * geçerli, etkili durumunu yitirmek. |
hükmü olmak (veya olmamak) | * Önemi, geçerliliği, etkisi bulunmak veya bulunmamak. |
hükmü parasına geçmek | * para ile dilediğini yapabilme gücünü kazanmak. |
hükmü var (veya yok) | * geçerliliği, önemi olma veya olmama. |
hükmünde olmak | * yerinde olmak, yerine geçmek, değerinde olmak. |
hükûmet | * Devletin görevlerini yerine getirmesini sağlayan yetkili organ, bakanlar kurulu, kabine. * Bir ülkenin yönetim kuruluşları. * Devlet yönetimi. * Hükûmet konağı. |
hükûmet darbesi | * Bir ülkenin yönetim düzeninde değişiklik yapmak için zora dayanarak yapılan yasa dışı iş. |
hükûmet erkânı | * İllerde ve daha küçük beldelerde başta vali veya kaymakam olmak üzere hükûmet işlerini yürüten kimse veya kimseler. |
hükûmet etmek | * bir ülkenin yönetimini elinde bulundurmak. |
hükûmet gibi | * güçlü, her dediğini yaptıran. |
hükûmet kapısı | * Devlet dairesi. |
hükûmet konağı | * İllerde ve daha küçük yerlerde, başta vali veya kaymakam olmak üzere, hükûmet görevlilerinin işgördüğü yapı. |
hükûmet kurmak | * bakanlar kurulunu oluşturmak. |
Kategoriler