hükûmet merkezi | * Başşehir, başkent. |
hükûmet sürmek | * ülke yönetiminin başında bulunmak. |
hükûmeti devirmek | * zor kullanarak devlet yönetiminde değişiklik yapmak. |
hükûmeti kurmak | * baş bakan, hükûmet işlerinde görev alacak bakanlar kurulunu seçmek. |
hüküm | * Yargı. * Egemenlik, hâkimiyet. * Değer, aynıveya benzer nitelik. * Önem, geçerlilik. * Etki, hız, şiddet. * Karar. |
hüküm giymek | * mahkemece cezalandırılmak. |
hüküm sürmek | * iş başında olmak. * yaygın olmak. * (etki, hız vb.) sürmek, devam etmek. |
hüküm vermek | * iyice düşündükten sonra bir karara varmak. * bir suçluyu mahkûm etme. |
hüküm yemek | * mahkûm olmak. |
hükümdar | * Padişah, kral, hakan gibi taht sahibi devlet başkanı. |
hükümdarlık | * Hükümdar olma durumu. * Hükümdarla yönetilen ülke. |
hükümferma | * Hüküm süren, hükümdar. |
hükümlü | * Ceza hükmü verilmişolan, mahkûm. |
hükümlülük | * Hükümlü olma durumu. |
hükümran | * Egemen. |
hükümranlık | * Egemenlik, hâkimiyet. |
hükümsüz | * Yürürlükten çıkarılmış, yürürlükten kaldırılmış, geçersiz, hükmü kalmamış. |
hükümsüz kılmak | * yürürlükten kaldırmak, iptal etmek. |
hükümsüzlük | * Hükümsüz olma durumu, geçersizlik. |
hülle | * Medenî Kanunun kabulünden önce, kocasından üç kez boşanan kadının, yine eski kocasıyla evlenebilmesi için yabancı bir erkeğe bir günlüğüne nikâh edilmesi. |
hülleci | * Hülle yoluyla evlenme işini gerçekleştiren kimse. |
hümanist | * İnsancıl. |
hümanistleşme | * Hümanistleşmek durumu. |
hümanistleşmek | * İnsancıl davranışlar ve düşünceler içinde olmak. |
hümanizm | * İnsancılık, insanlarısevme ülküsü. |
hümanizma | * Hümanizm. |
hümayun | * Kutlu, mutlu. * Padişahla ilgili. * Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam. |
hüner | * Beceri isteyen ustalık, beceriklilik. |
hüner göstermek | * becerisini, ustalığını ortaya koymak. * herkesin yapamayacağı bir işi yapmak. |
hünerli | * Hüneri olan (kimse). * Hünerle yapılan (şey). |
hünersiz | * Hüneri olmayan (kimse). * Hünerle yapılmayan, hüner istemeyen (şey). |
hüngür hüngür | * Yüksek sesle ve hıçkıra hıçkıra. |
hüngürdeme | * Hüngürdemek işi. |
hüngürdemek | * Yüksek sesle ve hıçkırarak ağlamak. |
hüngürtü | * Hüngürderken çıkan ses. |
hünkâr | * Osmanlılarda yalnız padişahlar için kullanılan bir unvan. |
hünkârbeğendi | * Üzerine salçalıet konulan patlıcan ezmesiyle hazırlanan bir yemek. |
hünnap | * Hünnapgillerin örnek bitkisi, yenilen meyvesi için özellikle Batıve Güney Anadolu’da yetiştirilen dikenli bir ağaç, çiğde (Zizyphus jujuba). * Bu bitkinin meyvesi. |
hünnapgiller | * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, örneği hünnap olan ve sıcak ülkelerde yetişen bir bitki familyası. |
hünsa | * Er dişi. |
hür | * Özgür. |
hür teşebbüs | * Özel girişim. |
hürle | * Bir cins burçak. |
hürlük | * Hür, özgür olma durumu. |
hürmet | * Saygı. |
hürmet etmek | * saymak, saygı göstermek. |
hürmeten | * Hürmetli olarak, saygılıca. |
hürmetkâr | * Hürmetli. |
hürmetli | * Saygılı. * Oldukça büyük okkalı. |
hürmetsiz | * Saygısız. |
Kategoriler