hak kazanmak | * emeğin karşılığınıalabilecek duruma gelmek. |
hak kuşu | * İshak kuşu. |
hak vermek | * birinin düşüncesini, davasını, iddiasınıdoğru bulmak. |
hak yemek | * başkalarının hakkınıvermemek. |
hak yerini bulur (veya hak yerde kalmaz) | * haksızlık er geç ortaya çıkar. |
hak yolu | * Doğruluk, doğru yol. |
hakan | * Türk, Moğol ve Tatar hanları için “hükümdarlar hükümdarı” anlamında kullanılan bir unvan. * Osmanlıpadişahlarına verilen unvan. |
hakanlık | * Hakan olma durumu. * Hakanın egemenliğindeki ülke. * Hakanın yönetimi. |
hakaret | * Onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış. |
hakaret etmek | * bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersiz gösterecek biçimde davranmak. |
hakaret görmek | * ağır veya küçültücü davranışgörmek, aşağılanmak. |
hakaret saymak | * bir sözü veya davranışıhakaret olarak kabul etmek. |
hakaretamiz | * Hakaret içeren, hakaret dolu. |
Hakas | * Rusya’daki Hakas Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk halkıve bu halktan olan kimse. |
Hakasça | * Hakas Türkçesi. |
hakça | * Doğrulukla. |
hakçası | * Doğrusu, doğru olanı. |
hakem | * Yargıcı. * Güreş, futbol gibi oyunlarda, oyunu yöneten sorumlu kişi. |
hakem heyeti | * Bazıülkelerde yurttaşlardan seçilmişve mahkemede yargı görevini yapan geçici kurul, jüri. * Yarışma, münazara vb. nde en doğru ve kesin sonucu belirlemekle görevli kurul, yargıcılar kurulu. |
hakem kararı | * Sporda (özellikle güreşve boksta) sonucun hakem veya hakemler tarafından ilân edilmesi. * Mahkemeler tarafından tayin edilen yeminli hakemlerin verdiği karar. |
hakemlik | * Hakemin görevi, yargıcılık. |
hakeza | * Bunun gibi, böyle. |
hâkî | * Yeşile çalar toprak rengi. * Bu renkte olan. |
hakikat | * Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas. * Gerçeklik. * Gerçekten; doğrusu. |
hakikat olmak | * gerçek duruma gelmek, gerçekleşmek. |
hakikaten | * Gerçekten, sahiden, doğrusu da budur ki. |
hakikatli | * Yakınlığıve bağlılığısürekli olan, vefalı. |
hakikatsiz | * Yakınlığıve bağlılığısürekli olmayan, vefasız. |
hakikatsiz çıkmak | * yakınlığıve bağlılığısürekli olmamak. |
hakikatsizlik | * Hakikatsiz olma durumu, vefasızlık. |
hakikî | * Gerçek. * Niteliği değişmemiş, aslına uygun olan, gerçek olan. |
hakim | * Bilge. * Tanrı. |
hâkim | * Egemenliğini yürüten, buyruğunu yürüten, sözünü geçiren egemen. * Yargıç. * Başta gelen, başta olan, baskın çıkan. * Duygu, davranışvb. ni iradesiyle denetleyebilen (kimse). * Yüksekten bir yeri bütün olarak gören. * Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen, dominant, başat. |
hâkim olmak | * buyruğunu yürütmek, egemenliğini sürdürmek. * etkili olmak, hükmetmek. |
hakimane | * Bilgece. |
hâkimane | * Buyururcasına, hükmedercesine. |
hâkimiyet | * Egemenlik. |
hâkimiyetimilliye | * Ulusal egemenlik, millî egemenlik. |
hâkimlik | * Sözünü geçirme, buyruğunu yürütme durumu. * Yargıçlık. |
hakir | * Aşağı görülen, değersiz, hor. |
hakir görmek | * önemsememek, değer vermemek, küçümsemek, küçük görmek, hor görmek. |
Hakka erenler | * (dinde) Tanrısırrına erişip manevî güç kazananlar. |
hakkâk | * Hak (II) işleri yapan sanatçı, oymacı. |
hakkaniyet | * Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet. |
hakketme | * Hakketmek işi. |
hakketmek | * Maden, ağaç, taşüzerine elle yazıveya şekil oymak. * Yazıve şekilleri kazıyarak silmek. |
hakkı geçmek | * birinin payından başkasıalmışolmak. * birinde veya bir şeyde emeği olmak. |
hakkı için | * kutsal şeyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant içmek için söylenir. |
hakkı olmak | * payı, alacağı, hissesi olmak. * sözünde, düşüncesinde, iddiasında haklı olmak. |
hakkıödenmez | * onun iyiliklerine, emeklerine karşılık olarak ne yapılsa azdır. |
Kategoriler