Kategoriler
H SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük H Sayfa 6

hak kazanmak * emeğin karşılığınıalabilecek duruma gelmek.
hak kuşu * İshak kuşu.
hak vermek * birinin düşüncesini, davasını, iddiasınıdoğru bulmak.
hak yemek * başkalarının hakkınıvermemek.
hak yerini bulur (veya hak yerde kalmaz) * haksızlık er geç ortaya çıkar.
hak yolu * Doğruluk, doğru yol.
hakan * Türk, Moğol ve Tatar hanları için “hükümdarlar hükümdarı” anlamında kullanılan bir unvan.
* Osmanlıpadişahlarına verilen unvan.
hakanlık * Hakan olma durumu.
* Hakanın egemenliğindeki ülke.
* Hakanın yönetimi.
hakaret * Onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış.
hakaret etmek * bir şeyi veya bir kimseyi aşağılık ve değersiz gösterecek biçimde davranmak.
hakaret görmek * ağır veya küçültücü davranışgörmek, aşağılanmak.
hakaret saymak * bir sözü veya davranışıhakaret olarak kabul etmek.
hakaretamiz * Hakaret içeren, hakaret dolu.
Hakas * Rusya’daki Hakas Cumhuriyeti’nde yaşayan Türk halkıve bu halktan olan kimse.
Hakasça * Hakas Türkçesi.
hakça * Doğrulukla.
hakçası * Doğrusu, doğru olanı.
hakem * Yargıcı.
* Güreş, futbol gibi oyunlarda, oyunu yöneten sorumlu kişi.
hakem heyeti * Bazıülkelerde yurttaşlardan seçilmişve mahkemede yargı görevini yapan geçici kurul, jüri.
* Yarışma, münazara vb. nde en doğru ve kesin sonucu belirlemekle görevli kurul, yargıcılar kurulu.
hakem kararı * Sporda (özellikle güreşve boksta) sonucun hakem veya hakemler tarafından ilân edilmesi.
* Mahkemeler tarafından tayin edilen yeminli hakemlerin verdiği karar.
hakemlik * Hakemin görevi, yargıcılık.
hakeza * Bunun gibi, böyle.
hâkî * Yeşile çalar toprak rengi.
* Bu renkte olan.
hakikat * Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas.
* Gerçeklik.
* Gerçekten; doğrusu.
hakikat olmak * gerçek duruma gelmek, gerçekleşmek.
hakikaten * Gerçekten, sahiden, doğrusu da budur ki.
hakikatli * Yakınlığıve bağlılığısürekli olan, vefalı.
hakikatsiz * Yakınlığıve bağlılığısürekli olmayan, vefasız.
hakikatsiz çıkmak * yakınlığıve bağlılığısürekli olmamak.
hakikatsizlik * Hakikatsiz olma durumu, vefasızlık.
hakikî * Gerçek.
* Niteliği değişmemiş, aslına uygun olan, gerçek olan.
hakim * Bilge.
* Tanrı.
hâkim * Egemenliğini yürüten, buyruğunu yürüten, sözünü geçiren egemen.
* Yargıç.
* Başta gelen, başta olan, baskın çıkan.
* Duygu, davranışvb. ni iradesiyle denetleyebilen (kimse).
* Yüksekten bir yeri bütün olarak gören.
* Benzerleri arasında güç ve önem bakımından başta gelen, dominant, başat.
hâkim olmak * buyruğunu yürütmek, egemenliğini sürdürmek.
* etkili olmak, hükmetmek.
hakimane * Bilgece.
hâkimane * Buyururcasına, hükmedercesine.
hâkimiyet * Egemenlik.
hâkimiyetimilliye * Ulusal egemenlik, millî egemenlik.
hâkimlik * Sözünü geçirme, buyruğunu yürütme durumu.
* Yargıçlık.
hakir * Aşağı görülen, değersiz, hor.
hakir görmek * önemsememek, değer vermemek, küçümsemek, küçük görmek, hor görmek.
Hakka erenler * (dinde) Tanrısırrına erişip manevî güç kazananlar.
hakkâk * Hak (II) işleri yapan sanatçı, oymacı.
hakkaniyet * Hak ve adalete uygunluk, doğruluk, nasfet.
hakketme * Hakketmek işi.
hakketmek * Maden, ağaç, taşüzerine elle yazıveya şekil oymak.
* Yazıve şekilleri kazıyarak silmek.
hakkı geçmek * birinin payından başkasıalmışolmak.
* birinde veya bir şeyde emeği olmak.
hakkı için * kutsal şeyleri anlatan kelimelerden sonra getirilerek ant içmek için söylenir.
hakkı olmak * payı, alacağı, hissesi olmak.
* sözünde, düşüncesinde, iddiasında haklı olmak.
hakkıödenmez * onun iyiliklerine, emeklerine karşılık olarak ne yapılsa azdır.

Bir yanıt yazın