Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 10

idiş * Bkz. iğdiş.
idman * Vücudun gücünü artırmak için yapılan alıştırma, spor, jimnastik.
* Herhangi bir duruma veya şeye alışkanlık kazanma.
idman yapmak * beden hareketleri yapmak.
idmancı * İdman yapan sporcu.
idmanlı * İdman yaparak çeviklik kazanmışolan (kimse).
* Herhangi bir şeye alışmışve onu yadırgamaz duruma gelmişolan (kimse).
idmansız * İdman yapmamışolan, idmanı olmayan, çevikliği olmayan, ham.
* Bir işe, bir duruma henüz alışmamışolan, acemi.
idrak * Anlama yeteneği, anlayış, akıl erdirme.
* Erişme, ulaşma.
* Algı.
idrak etmek * akıl erdirmek, anlamak, kavramak.
* erişmek, ulaşmak.
idraksiz * Anlayışsız, ahmak.
idraksizlik * İdraksiz olma durumu, anlayışsızlık.
idrar * Böbreklerde kandan süzülerek idrar yollarıyla dışarıya atılan sıvı, sidik.
idrar zoru * İdrar torbasında biriken idrarıdışarıatmada zorluk çekme, sidik zoru.
idris ağacı * Meyvesi hoşkokulu, kerestesi güzel bir kiraz türü, kokulu kiraz, mahlep (Prunus mahaleb).
idris otu * Bir tür ayrık otu.
ifa * Bir işi yapma, yerine getirme.
* Ödeme.
ifa etmek * yapmak, yerine getirmek.
* ödemek.
ifade * Anlatım.
* Deyiş.
* Bir duyguyu yüz aracılığıyla anlatan belirtilerin bütünü.
* Mahkemede tanık ve sanıkların olay hakkında sözlü açıklamaları.
* Dışa vurum.
ifade etmek * anlatmak.
* önem taşımak.
ifade vermek * bir olayla ilgili olarak gördüğünü, bildiğini yetkili veya ilgili kimseye söylemek.
ifadelendirme * İfadelendirmek işi.
ifadelendirmek * Anlamlandırmak, bir şey anlatır duruma getirmek.
ifadesini almak * sorguya çekmek.
* görgü tanığının anlattıklarınıyazmak.
* üstün gelmek; yenmek; tepelemek.
iffet * Cinsî konularda ahlâk kurallarına bağlılık, sililik.
* Namus.
iffetli * İffettini koruyan, sili, afif.
iffetsiz * İffetini korumayan, silisiz.
iffetsizlik * İffetsiz olma durumu, silisizlik.
ifil ifil * (rüzgâr, kar için) Hafif, kesintili ve yavaş bir biçimde.
* Efil efil.
ifildeme * İfildemek işi veya durumu.
ifildemek * Hafifçe titremek; ürpermek.
iflâh * Kötü, güç bir durumdan kurtulma, iyi bir duruma gelme, onma.
iflâh etmek * kötü bir durum veya hastalıktan kurtarmak.
iflâh olmak * onmak, düzelmek.
iflâh olmamak * onmamak.
iflâhıkesilmek * çaresiz kalmak.
iflâhınıkesmek * gücünü tüketmek, bir daha düzelemeyecek bir duruma getirmek.
iflâs * Borçlarınıödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilân olunan tüccarın durumu, batkı.
* Yenilgiye uğramak, değerini yitirme.
iflâs anlaşması * İflâs ile ilgili alınan karardan sonra borçların ödenmesine ilişkin anlaşma.
iflâs bayrağını çekmek (veya borusunu çalmak) * (ticarette) batmak.
* her şeyini yitirmek.
iflâs davası * İflâs işlerine bakan mahkemelerde açılan dava.
iflâs etmek * (bir kimse veya kuruluşiçin) mahkeme kararıyla anaparasınıyitirdiği açıklanmak, batmak.
* (düşünce, iddia, tez, kimse vb.) yenilgiye uğramak, değeri düşmek.
iflâs masası * İflâs davasının açıldığı anda borçların birleştirildiği durum.
ifna * Yok etme.
* Tüketme.
ifna etmek * yok etmek.
* tüketmek.
ifrağ * Bir şeyi başka bir biçime, çevirme.
* Boşaltım.
ifrat * Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırıdavranma, taşkınlık.
ifrat derecede * Aşırıölçüde.
ifrat tefrit * Olumlu ve olumsuz anlamda en uç noktalar.
ifrat tefritte kalmak (veya bulunmak) * en uç noktalarda bulunmak.
ifrata kaçmak * çok ileri gitmek, aşırıdavranmak.
ifrata vardırmak * bir şeyin ölçüsünü kaçırmak.

Bir yanıt yazın