ibraname | * Aklama belgesi. |
İbranca | * İbranîce. |
İbranî | * Eski Yahudilere verilen ad. |
İbranîce | * Bugün İsrail’de kullanılan Samî dili. |
ibraz | * Ortaya koyma, gösterme, meydana çıkarma. |
ibraz etmek | * ortaya koymak, göstermek, meydana çıkarmak. |
ibre | * Ölçü aletlerinde sayıveya işaret göstermeye yarayan hareketli iğne. * Çam, ardıç, sedir gibi ağaçların yaprağı. |
ibret | * Yanlış, kötü davranışlardan sakınmayısağlayan olgu veya bu gibi olgulardan alınması gereken sonuç, ders. * Çirkin, kötü, acayip. |
ibret almak | * ders almak. |
ibret olmak | * ders olmak. |
ibretamiz | * İbret verici, ibret dolu. |
ibreten | * İbret olsun diye. |
ibretiâlem | * Herkes, başkaları. |
ibretiâlem için | * başkalarına örnek olsun diye. |
ibretin kudreti | * çok acayip ve çirkin. |
ibretlik | * Ders alınacak nitelikte olan. |
ibrik | * Su ve sulu şeyler koymaya yarayan kulplu, emzikli kap. |
ibrikçi | * İbrikle su taşıyan, döken kimse. * İbrik yapan veya satan kimse. |
ibriktar | * Sarayın leğen, ibrik gibi eşyalarından sorumlu olan görevli. |
ibriktar usta | * Sarayın harem dairesinde leğen ve ibriklere bakan ve padişahın özel hizmetini gören kimse, karavaş. |
ibrişim | * Kalınca bükülmüşipek iplik. |
ibrişim kurdu | * İpek böceği. |
ibzal | * Esirgemeden bol bol verme, yapma veya söyleme. |
ibzal etmek | * esirgemeden bol bol vermek, yapmak veya söylemek. |
icabet | * Bir çağrıyıyerine getirme, bir çağrıya gitme. * Bir buyruk veya isteğe uyma, kabul etme, razı olma. |
icabet etmek | * çağrıüzerine gitmek. * bir buyruğa, bir isteğe uygun olarak davranmak. |
icabına bakmak | * gereğini yerine getirmek. * bir kimseyi yok etmek, ortadan kaldırmak. |
icabında | * Gerekince, gerekirse. |
icap | * Gerek, gereklik, ister, lüzum. * Olumlama. |
icap etmek | * gerekmek. |
icap ettirmek | * gerektirmek. |
icapçı | * Nöbeti hastahanede değil, evde tutan ve her an hastahaneden çağrılacak vaziyette bekleyen doktor. |
icar | * Kira. |
icara vermek | * kiraya vermek. |
icat | * Yeni bir şey yaratma, bulma. * Gerçekmişgibi gösterme çabası. |
icat çıkarmak | * hoşgörülmeyen yeni bir huy, davranışgöstermek veya yadırganan bir yol tutmak. * ortaya gereği olmayan bir sorun atmak. |
icat etmek | * ilk kez yeni bir şey yaratmak. * bir şeyi gerçekmişgibi göstermek. |
icatçı | * İcat eden, bulan, kâşif, bulucu. |
icaz | * Az sözle çok şey anlatma. |
icazet | * İzin, onay, onaylama. * Diploma. |
icazet almak | * izin, onay almak. * diploma almak. |
icazetname | * İzin belgesi, onay belgesi. * Diploma. |
icbar | * Zorlama, zorunda bırakma. |
icbar etmek | * birine istemediği bir işi zorla yaptırmak, zorlamak, zorunda bırakmak. |
-ici- | * Bkz. -ıcı. |
iciği ciciği | * Bkz. ıcığıcıcığı. |
icmal | * Özet, kısaltma. |
icmal etmek | * özetlemek. |
icra | * Yapma, yerine getirme, (bir işi) yürütme. * Bir müzik eserini oluşturan notalarısese çevirme. * Borçlunun alacaklıya karşıyapmak veya ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi adlî bir kuruluşaracılığıyla yerine getirme ve adliyenin bu işle görevli dairesi. |
icra etmek | * yapmak. * bir müzik eserini söylemek veya çalmak. |
Kategoriler