Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 21

ilân * Duyuru.
* Açıkça bildirme, açıkça duyurma.
ilân etmek * bir durumu yayım yoluyla duyurmak.
* bir durumu yaymak.
* açıkça bildirmek.
ilân tahtası * Duyuruların üzerine yazıldığıveya yapıştırıldığıdüz levha, pano.
ilân vermek * çeşitli basın yayın organlarıyla bir durumu duyurmak, açıklamak.
ilâncılık * Ticarî bir amaçla geniştopluluklara tanıtılmak istenen bir şeyi basın ve yayım yoluyla duyurma işi.
ilânen * Duyuru yoluyla.
ilânıaşk * Karşıcinse aşkını bildirmek işi.
ilânıaşk etmek * (bir erkek bir kadına veya bir kadın bir erkeğe) kendisini sevdiğini söylemek.
ilânihaye * Sonsuza kadar.
ilârya * Gümüş balığının küçüğü.
ilâve * Katma, ekleme, ulama, ek.
* Eklenmiş, katılmışparça.
* Arttırma, büyütme, abartma.
* Ek.
ilâve etmek * eklemek, katmak, ulamak.
ilâveli * Eki olan.
* Abartılmış, yalan katılmış, mübalâğalı.
ilâveten * Ek olarak, ek yoluyla, ekleyerek.
ilbay * Vali.
ilca * Zorlama, zorunda bırakma.
ilca etmek * zorlamak, zorunda bırakmak.
ilçe * Yönetim bakımından yurt bölümlemesinde ilden sonra gelen bölüm, kaymakamlık, kaza.
ilçebay * Kaymakam.
ile * Kelimenin sonuna geldiğinde birliktelik, işteşlik, beraberlik, araç, sebep veya durum anlatan cümleler
yapmaya yarar.
* Bazısoyut isimlere getirilince durum bildiren zarflar oluşturur.
* Cümle içinde aynı görevde bulunan iki ögeyi birbirine bağlamaya yarar.
ilelebet * Sonsuzluğa değin, sürgit.
ilen * İle.
ilenç * İlenmek amacıyla söylenen söz, ilenme, beddua.
ileniş * İlenmek işi veya biçimi.
ilenme * İlenmek işi, beddua.
ilenmek * Bir kimse için kötü dilekte bulunmak, beddua etmek.
iler tutar yeri olmamak (veya kalmamak) * çok dağınık, kötü, bozuk veya berbat bir duruma gelmek.
ilerde * İleride.
ileri * Herhangi bir şeye göre daha ötede olan yer, geri karşıtı.
* Bir şeyin ulaşılacak yönü.
* Henüz gelmemişzaman, gelecek, sonra.
* Önde bulunan.
* Doğrusundan daha çok gösteren (saat).
* Önceki, evvelki.
* Benzerlerini geride bırakmış.
* “Amaca doğru durmadan yürü” anlamına.
* Öne doğru, ileri doğru.
* Temel duruşta ayak uçlarının gösterdiği yön.
ileri (veya öne) sürmek * öne doğru yürütmek.
* bir düşünceyi veya tasarıyıönermek, serdetmek.
ileri almak * öne almak.
* (saat için) önceki vakte almak, öne ayarlamak.
ileri atılmak (veya çıkmak) * öne doğru çıkmak.
ileri geçmek * öne geçmek.
* üstün bir makama geçmek.
ileri gelenler * Bir topluluğun önemli, sözü dinlenir, saygın kişileri, eşraf.
ileri gelmek * sebep olmak, oluşmak, bağlı bulunmak, doğmak, meydana gelmek.
ileri geri * Herhangi bir konuda dikkat etmeme, ayrıntılarıdüşünmeme.
ileri geri etmemek * uzun boylu tartışmadan, sorgu sual etmeden.
ileri geri konuşmak (lâflar etmek veya söylemek) * yersiz ve gönül kıracak biçimde konuşmak.
ileri geri söz (etmek veya söylemek) * yersiz, yakışıksız söz.
ileri gitmek (veya varmak) * söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak, gereksiz, aşırıdavranışta bulunmak.
ileri görüş * Daha sonra olabilecekleri düşünmek işi.
ileri görüşlü * İleri görüşü olan (kimse).
ileri götürmek * (bir durum veya davranışiçin) ölçüyü aşmak.
ileri uç * Futbolda ileri hat, hücum mevkii, forvet.
ileri uç oyuncusu * Futbolda ileri uçta oynayan sporcu, golcü.
ilerici * İlerlemeden yana olan; ileri düzeydeki toplumsal ve siyasî gelişmeleri benimsemişolan (düşünce, kimse
vb.), terakkiperver.
ilericilik * İlerici olma durumu, ilerici davranış.
ileride * Gelecekte, gelecek zamanda.
* Ötede.
ilerisi * Daha ön tarafı.
* Geleceği, ötesi.
ilerisine gitmek * bir işin sonuna kadar gitmek.

Bir yanıt yazın