ilmiklenme | * İlmiklenmek işi. |
ilmiklenmek | * İlmikle tutturulmak. |
ilmikli | * Kolay çözülür biçimde düğümlenmiş. * Herhangi bir sayıda düğümü, ilmiği olan. |
ilmiksiz | * Kolay çözülemeyen biçimde düğümlenmiş. * İlmiği olmayan. |
ilminden anlamak | * bir işin, aracın veya konunun uzmanı olmak. |
ilmini almak | * bir işin özelliklerini, işleyişini, en ince ayrıntılarına kadar iyice öğrenmek. |
ilmiye | * Din işleriyle uğraşan hocalar sınıfı. * Din işleriyle uğraşanların mesleği. |
ilmühaber | * Birinin yer, hâl, medenî durumu vb.ni gösteren resmî belge, hâl kâğıdı. * Bir şeyin teslim alındığını gösteren belge, alındıkâğıdı. |
ilsizleşmek | * Yurtsuz, vatansız kalmak. |
iltibas | * Birbirine çok benzeyen iki şeyin karışması, andırışma. |
iltibasa yol açmak | * karışıklığa sebep olmak. |
iltica | * Güvenilir bir yere sığınma, sığınma. |
iltica etmek | * sığınmak. |
iltica hakkı | * Bkz. sığınma hakkı. |
iltifat | * Yüzünü çevirerek bakma. * Birine güler yüz gösterme, hatırınısorma, tatlıdavranma, ilgilenme. * İlgi gösterme, rağbet etme. * Söz söylerken, daha çok etki sağlamak için beklenmedik bir anda sözü, konu ile çok yakından ilgili birine veya bir şeye yöneltme. |
iltifat etmek | * ilgilenmek, saygı göstermek. * beğenmek, rağbet etmek. |
iltifatlı | * Yüze gülen, gönül alan. |
iltihabî | * İltihapla ilgili, yangılı. * İltihabı olan, yangılı, iltihaplı. |
iltihak | * Katılma. |
iltihak etmek | * katılmak. |
iltihap | * Vücudun mikroplara karşıkoymak için herhangi bir yerine fazla kan hücumu ile orada şişkinlik, kırmızılık, ısıve ağrı ile beliren irin toplaması, yangı. |
iltihaplanma | * İltihaplanmak işi, yangılanma. |
iltihaplanmak | * Bir doku veya bir organda iltihap toplamak, yangılanmak. |
iltihaplı | * İltihabı olan, yangılı. |
iltihapsız | * İltihabı olmayan, yangısız. |
iltimas | * Haksız yere, yasa ve kurallara uymaksızın kayırma, arka çıkma. * Birine herhangi bir konuda öncelik ve ayrıcalık tanıma. |
iltimas etmek (veya geçmek) | * kayırmak; korumak. |
iltimasçı | * Kayırıcı, arka. |
iltimasçılık | * Kayırma işi, kayırıcılık veya kayırmacılık. |
iltiması olmak | * arkası, kayırıcısı olmak. |
iltimaslı | * Kayırılan (kimse) veya kayırılarak yapılan (iş). |
iltisak | * Kavuşma, bitişme, birleşme ile ilgili olan. * Bitişken (dil). |
iltisakî | * İltisak olma durumu. |
iltisakî diller | * Bitişken diller. |
iltizam | * Kayırma, bir tarafıtutma. * Gerekli bulma. * Kesenek. |
iltizam etmek | * keseneğe almak. |
iltizamcı | * Kesenekçi, mültezim. |
iltizamî | * İsteyerek, bilerek yapılan. |
ilzam | * Cevap veremez duruma getirme, susturma. |
ilzam etmek | * susturmak. |
im | * İşaret. * Alâmet. |
-im | * Bkz. -m (I). |
-im | * Bkz. -m (II). |
-im | * Bkz. -m (III). |
im bilimi | * Gösterge bilimi. |
ima | * Dolaylı olarak anlatma, üstü kapalı olarak belirtme, işaretleme, anıştırma, ihsas. * Açıkça belirtilmeyen, dolaylı olarak anlatılan şey. |
ima etmek | * dolaylıanlatmak, anıştırmak, ihsas etmek. |
imaj | * İmge. |
imal | * Ham maddeyi işleyip mal üretme. * Yapım. |
imal etmek | * ham maddeyi işleyerek bir mal üretmek. |
Kategoriler