imdatçı | * Yardım işinde görevlendirilmişinsan. * İmdada gelen, yardıma koşan. |
imdi | * “Buna göre”, “şu hâlde”, “artık”, “şimdi” sözleri gibi, başına getirildiği cümleyi önceki cümlenin bir sonucu durumuna sokar. |
imece | * Kırsal topluluklarda köyün zorunlu ve isteğe bağlı işlerinin köylülerce eşit şartlarda emek birliğiyle gerçekleştirilmesi. * Birçok kimsenin toplanıp el birliğiyle bir kişinin veya bir topluluğun işini görmesi ve böylece işlerin sıra ile bitirilmesi. |
imek | * Bkz. ek fiil. |
imge | * Zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, hülya. * Duyu organlarının dıştan algılandığı bir nesnenin bilince yansıyan benzeri, hayal, imaj. * Duyularla alınan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren nesne ve olaylar, hayal, imaj. |
imgeci | * İmgeyi öne alan, imgeye önem veren (kimse, düşünce vb.). |
imgelem | * Geçmişyaşantılara özgü öğelerle şimdiki yaşantıarasında bağkurma gücü, muhayyile. * Bir nesneyi, o nesne (karşımızda) olmaksızın tasarımlama yetisi, muhayyile. |
imgeleme | * İmgelemek işi, tahayyül. |
imgelemek | * Bir şeyin imgesini zihinde canlandırmak, tahayyül etmek. |
imgelenme | * İmgelenmek işi. |
imgelenmek | * İmgelemek işine konu olmak. |
imgeli | * İmgeye dayanan, imgesi olan. |
imgesel | * İmge ile ilgili, hayalî. |
imha | * Ortadan kaldırma, yok etme. |
imha ateşi | * Bir savaşta düşman ordusunu yok etmek amacıyla karadan, havadan ve denizden açılan ateş. |
imha etmek | * ortadan kaldırmak, yok etmek. |
imiğine sarılmak | * (bir işiçin) birini çok sıkıştırmak. |
imik | * Boğaz, gırtlak. |
imitasyon | * Taklit, taklit etme. |
imkân | * Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak. |
imkân vermek | * uygun şart veya durum sağlamak. |
imkânıyok | * olanaksız, olamaz. |
imkânsız | * İmkânı olmayan, olma veya gerçekleşme durumu bulunmayan. |
imkânsızlaşma | * İmkânsızlaşmak işi. |
imkânsızlaşmak | * İmkânsız duruma gelmek, olanaksızlaşmak. |
imkânsızlık | * İmkânsız olma durumu, olanaksızlık. |
imlâ | * Yazım. * Doldurma, doldurulma. |
imlâ etmek | * birine söyleyip yazdırmak. * doldurmak. |
imlâ yanlışı | * Yazıda yapılan yanlış, yazım yanlışı. |
imlâya gelmemek | * (bir şey veya düşünce) düzenlenemeyecek kadar karışık olmak, yönteme uyamayacak bir durumda olmak. |
imleç | * Fiziksel bir olayıkendiliğinden tespit edip çizen araç, kaydedici. |
imleme | * İmlemek işi, ima. |
imlemek | * İm koymak, imle göstermek. * Dolayısıyla anlatmak, ima etmek. |
immoral | * Töretanımaz. |
immoralizm | * Töretanımazlık. |
immünoloji | * Bağışıklık bilimi. |
imparator | * Bir imparatorluğu yöneten kimse, ilhan. |
imparator otu | * Maydanozgillerden, baharlıve yakıcı olan kökü hekimlikte kullanılan bir ot (Peucedaum imperatoria). |
imparatoriçe | * İmparator karısı. * İmparatorluğu yöneten kadın. |
imparatoriçelik | * İmparatoriçe olma durumu veya unvanı. |
imparatorluk | * İmparator olma durumu veya unvanı, ilhanlık. * Kendi topraklarında oturan çeşitli milletleri egemenliği altında toplayan devlet biçimi. |
imrahor | * Padişah ahırlarına ve onlarla ilgili gereçlere bakmakla görevli kimse. |
imren | * Görülen bir şeyi veya benzerini edinme isteği, gıpta. |
imrence | * Herkesçe imrenilen şey veya kimse. |
imrendirme | * İmrendirmek işi. |
imrendirmek | * İmrenmesine yol açmak. |
imrenilme | * İmrenilmek işi. |
imrenilmek | * İmrenmek işi yapılmak. |
imreniş | * İmrenmek işi veya biçimi. |
imrenme | * İmrenmek işi, gıpta. |
Kategoriler