İcra ve İflâs Hukuku | * Alacaklının devlet gücünün yardımıyla alacağına nasıl kavuşacağını düzenleyen hukuk dalı. |
icra vekili | * Bakan. |
icraat | * Yapılan işler, çalışmalar, uygulamalar. |
icraata geçmek | * uygulamaya veya çalışmaya başlamak. |
icraatçı | * Uygulayan, çalışan, yapan kimse. |
icracı | * Bir buyruğu yerine getiren kimse. * İcranın verdiği kararlarıuygulayan görevli. * Bir konserde bir eseri çalan veya söyleyen kimse. |
icraya vermek | * alacağın borçludan alınabilmesi için icraya başvurmak. |
iç | * Herhangi bir durumun, cismin veya alanın sınırlarıarasında bulunan bir yer, dahil, dışkarşıtı. * Oyuk olan veya oyuk sayılabilen şeylerin boşluğu. * Cisimlerin yüzeyleri arasında kalan her nokta. * (toplu bir durumda bulunan) Kimse veya nesnelerin arasında bulunan kimse veya nesne. * Ten ile dışgiysiler arası. * Kabuğu olan veya dışıkabuk durumunda bulunan yiyeceklerde kabuğun sardığı bölüm. * Pirinç, soğan ve baharatla hazırlanan, dolmalarda kullanılan karışım. * Mide, bağırsak, karın. * Akıl, gönül, irade gibi insanın manevî varlığını oluşturan şeylerden herhangi biri. * Bir ülkede, şehirde, toplulukta vb.de olan veya yapılan. * (somut kavramlarda) İki veya ikiden çok şeyde merkeze daha yakın olan. * İnsanın manevî varlığıyla ilgili olan. * Muhteva. * Değişik yemeklerde kullanılmak üzere et ile sebzelerin ince kıyımının karıştırılmasıve yoğrulmasıyla meydana getirilen karışım. |
iç açıcı | * Gönlü ferahlatıcı. * Umut veren, iyi bir durumda olan. |
iç açmak | * gönüle ferahlık vermek, gönlü ferahlatmak. |
iç ağa | * Vezirlerin gözde uşağı. |
iç asalak | * Konakçının içinde yaşayan asalak. |
iç bağlamak | * Bkz. iç tutmak. |
iç bakla | * Yaş baklanın tanesi. |
iç barış | * Ailede veya toplumda iç huzuru sağlama. |
iç başkalaşım | * Püskürük magmaların, soğurduklarıkültelerin etkisi altında, birleşimlerinden oluşan başkalaşım. |
iç bellek | * Bilgisayarın girişçıkışkanallarıkullanılmaksızın erişebildiği bellek. |
iç bölge | * Bir limanı ithalât ve ihracat etkinlikleri bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı, dar veya geniş bölge, hinterlant. |
iç bulantısı | * Mide bulantısı. |
iç bükün | * Bazıyabancıdillerde Arapça ilim, muallim, âlim, talim sözlerinde olduğu gibi kelimenin içinde oluşan büküm. |
iç cep | * Palto, pardösü, ceket gibi giysilerin iki ön parçasına açılan cep. |
iç cümle | * Bir cümle içinde tümleç gibi kullanılan başka bir cümle. |
iç çamaşırı | * Fanilâ, kilot gibi tene, içe giyilen giysi. |
iç çekmek | * üzüntüyle göğüs geçirmek; hıçkırıkla ağlamak, ahlamak. |
iç çokgen | * Bütün köşeleri aynı çember üzerinde olan çokgen. |
iç denge | * Ruhî durum, psikolojik yapı. |
iç deniz | * Boğazlarla ana denize bağlı olan deniz. |
iç deri | * Bitkilerin kök, sap ve yapraklarında kabuğun iç bölümü, endoderm. * Sindirim ve solunum kanallarının iç yüzlerini ve sindirim kanalına bağlı bezlerin (karaciğer, pankreas) içini örten tabaka, endoderm. |
iç donu | * Tene giyilen don. |
iç dünya | * Bireyin ruhî yaşamının bütünü. |
iç ek | * Bazıdillerde kelime kökünün içine giren ek. |
iç etmek | * eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeyerek kendine mal etmek. |
iç evlilik | * Evlenecek kimsenin eşini, kendi boy veya soyu içinden seçmesi kuralına dayalıevlilik biçimi, endogami. |
iç geçirmek | * derin soluk alarak üzüntüsünü belli etmek, içini çekmek. |
iç gezegen | * Yörüngesi yer yörüngesinin içinde kalan gezegen (Merkür, Venüs). |
iç gıcıklamak | * istek uyandırmak. * huylandırmak. |
iç göbek | * Çiçeklerin dişi organında yumurtacık ile kabuğu arasındaki bağ. |
iç güvey | * Karısının ailesinin evinde oturan damat. |
iç güveyi | * Bkz. iç güvey. |
iç güveyi girmek | * karısının ailesinin evinde oturmak üzere evlenmek. |
iç güveyinden hâllice | * “nasılsın” sorusuna şaka yollu “oldukça iyiyim” anlamında verilen karşılık. |
iç güveylik | * İç güveyi olma durumu. |
iç güveysi | * Bkz. iç güvey. |
iç harp | * İç savaş. |
iç hastalıkları | * Bkz. dahiliye. |
iç hastalıklarıuzmanı | * Bkz. dahiliyeci. |
iç hat | * Yurt içi ulaşım yolu. * Yurt içi iletişim. |
iç ısıtıcı | * Mutluluk veren, neşelendiren. |
iç içe | * Birbirinin içinde, karışık bir durumda, birbirine çok yakın. * Biri ötekinin içinde veya birine ötekinden geçilen. |
iç işleri | * Bir ülkede iç işleri bakanlığının sorumluluğundaki işler. * Bir kurum, kuruluşvb.nin yönetimiyle ilgili işler. |
Kategoriler