-ır / -ir, -ur / -ür | * Ünsüzle biten birçok fiile eklenen genişzaman eki: al-ır, ver-ir, ol-ur, gör-ür vb. |
ıra | * Seciye, karakter. |
ırak | * Uzak. |
ırak | * Klâsik Türk müziğinde, aynıadla anılan ve kalın fa diyez notasınıandıran perdedeki makamlardan biri. |
ırakça | * Biraz uzak, uzak gibi. |
ırakgörür | * Dürbün. * Teleskop. |
ıraklaşma | * Iraklaşmak işi. |
Iraklaşmak | * Uzaklaşmak. |
Iraklı | * Irak halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
ıraklık | * Uzaklık. |
ıraksak | * Birbirinden gittikçe uzaklaşan (ışınlar, çizgiler). |
ıraksak mercek | * Üzerine düşen birbirine paralel ışınlarıyanlara doğru kırarak birbirinden uzaklaştıran mercek. |
ıraksama | * Iraksamak işi, istibat. * Iraksak olma durumu. |
ıraksamak | * Bir şeyin gerçekleşmesini uzak görmek, olacağına pek inanmamak, istibat etmek. |
ıraksınma | * Iraksınmak işi veya durumu. |
ıraksınmak | * Uzak bulmak. |
ıralama | * Iralamak işi. |
ıralamak | * Belirli bir ıra ile belirtmek, karakterize etmek. |
ırama | * Iramak işi. |
ıramak | * Uzaklaşmak, uzamak, ara açılmak. |
ırgalama | * Irgalamak işi. |
ırgalamak | * Yerinden oynatıp, sallamak, sarsmak. * İlgilendirmek. |
ırgalanma | * Irgalanmak işi veya durumu. |
ırgalanmak | * Irgalamak işi yapılmak, sarsılmak, sallanmak. |
ırgama | * Irgamak işi. |
ırgamak | * Çabuk olmak, davranmak. * Oynatmak, kımıldatmak. |
ırganma | * Irganmak işi veya durumu. |
ırganmak | * Sallanmak, kıpırdanmak. |
ırgat | * Tarım işçisi, rençber. * Yapı işçisi. * Gemilerde ve yapılarda yatay kollarla ve birkaç kişi tarafından çevrilen bocurgat. |
ırgat gibi çalışmak | * çok ağır bir işte çalışmak. |
ırgat pazarına döndürmek | * karışık ve dağınık bir duruma getirmek. |
ırgatbaşı | * Irgatlardan sorumlu kimse. |
ırgatlık | * Irgat olma durumu, rençberlik. |
ırıp | * Bkz. ığrıp. |
ırk | * Kalıtımsal olarak, ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu. * Bir canlıtüründe aynıkarakteri taşıyan canlıların oluşturduğu alt bölüm. * Soy. |
ırk ayrımı | * Bireylerin, toplumsal kümelerin veya toplumların ırk özelliklerinden dolayıeşit olmayan işlemler karşısında bırakılmaları, ayrıtutulmaları, dışlanmaları, sınırlandırılmalarıveya üstün tutulmaları. |
ırk bilimi | * Etnoloji, ırkiyat. |
ırk birliği | * Irk esasına dayalı birlik. |
ırkçı | * Irkçılık yanlısı olan (kimse). |
ırkçılık | * İnsanların toplumsal özelliklerini biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırklara üstün olduğunu öne süren öğreti. |
ırkî | * Irkla ilgili. |
ırkiyat | * Etnoloji. |
ırksal | * Bkz. ırkî. |
ırktaş | * Aynıırktan olan kimse. |
ırlamak | * Bkz. yırlamak. |
ırmak | * Çoğunlukla denize dökülen, özellikle genişliği ve taşıdığısu niceliği bakımından en büyük akarsu, nehir. |
ırmak roman | * Bir olayın, geniş bir zaman diliminde geçtiği bir çağı, bir toplumun geniş bir görünümünü veren çok uzun roman, nehir roman. |
ırmaklaşma | * Irmaklaşmak işi veya durumu. |
ırmaklaşmak | * Irmak durumuna gelmek, ırmak gibi akmak. |
ırz | * Bir kimsenin, başkalarıtarafından dokunulmamasıve saygı gösterilmesi gereken iffeti. |
Kategoriler