Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 30

in cin * olumsuz fiillerle birlikte “hiç kimse, hiçbir canlıvarlık” anlamına gelir.
in cin top oynamak (veya in cin yok) * hiçbir canlıvarlık bulunmamak.
in gibi * dar ve karanlık (yer).
-in hali * Bkz. tamlayan durumu.
in misin, cin misin * genellikle masallarda “insan mısın, cin misin?” anlamında kullanılır.
inada binmek (veya bindirmek) * Bkz. işinada binmek.
inadıtutmak * çok direnmek.
inadına * Terslik olsun diye.
* Gereğinin, istenilenin tersine.
inak * Dogma.
inakçı * Dogmacı.
inakçılık * Dogmacılık.
inaksal * Dogmatik.
inal * Kendisine inanılan kimse.
inam * Emanet, vedia.
inan * İnanmak işi.
* Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman,
itikat.
inan olmaz * güvenilmez.
inan olsun * bana inan, inan ki.
inanca * Güvence.
inancılık * Temel gerçeklerin akılla kavranamayacağını, ancak inan yoluyla elde edilebileceğini savunan öğretilerin
genel adı, imaniye, fideizm.
inanç * Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma.
* Tanrı’ya, bir dine inanma, iman, itikat.
* Birine duyulan güven, inanma duygusu.
* İnanılan şey, görüş, öğreti.
inançlı * İnancı olan, imanlı, itikatlı, mutekit.
inançlılık * İnançlı olma durumu.
inançsız * İnancı olmayan, imansız, itikâtsız.
inançsızlık * İnançsız olma durumu, imansızlık, itikatsızlık.
inandırıcı * İnandıran, inandırma özelliği olan, mukni.
inandırıcılık * İnandırıcı olma durumu.
inandırılma * İnandırılmak işi.
inandırılmak * İnanmasısağlanmak.
inandırma * İnandırmak işi.
inandırmak * İnanmasını sağlamak.
inanılma * İnanılmak işi.
inanılmak * İnanmak işi yapılmak.
inanılmaz * İnanılmasıçok güç veya imkânsız olan.
* Az rastlanan, olağanüstü.
inanırlık * İnanılabilir bir şeyin niteliği.
* İnanma eğilimi.
inanış * İnanma.
* İnanılan şey.
inanlı * İnanı olan, bir şeye bütün varlığıyla inanmış bulunan, imanlı, mümin, mutekit.
inanma * İnanmak işi.
inanmak * Bir şeyi doğru olarak benimsemek.
* Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek.
* Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek.
* Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek.
* Kanarak aldanmak.
inanmazlık * İnanmaz olma durumu.
inansız * İnanı olmayan, imansız.
inansızlık * İnansız olma durumu, imansızlık.
inat * Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim.
* Birine karşıçıkmak, karşıdüşünce ileri sürme.
* İnatçı.
inat etmek * direnmek, diretmek, ayak diremek.
inatçı * Direngen, ayak direyici.
inatçılık * İnatçı olma durumu, direngenlik.
inatlaşma * İnatlaşmak işi, dayatışma.
inatlaşmak * Karşılıklı inat etmek.
* İnat etmek.
inayet * İyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf.
inayet etmek (veya eylemek) * iyilik ve yardım etmek, kayırmak, lütfetmek.
inayet ola * “Allah versin” sözü gibi dilencileri savmak için kullanılır.

Bir yanıt yazın