in cin | * olumsuz fiillerle birlikte “hiç kimse, hiçbir canlıvarlık” anlamına gelir. |
in cin top oynamak (veya in cin yok) | * hiçbir canlıvarlık bulunmamak. |
in gibi | * dar ve karanlık (yer). |
-in hali | * Bkz. tamlayan durumu. |
in misin, cin misin | * genellikle masallarda “insan mısın, cin misin?” anlamında kullanılır. |
inada binmek (veya bindirmek) | * Bkz. işinada binmek. |
inadıtutmak | * çok direnmek. |
inadına | * Terslik olsun diye. * Gereğinin, istenilenin tersine. |
inak | * Dogma. |
inakçı | * Dogmacı. |
inakçılık | * Dogmacılık. |
inaksal | * Dogmatik. |
inal | * Kendisine inanılan kimse. |
inam | * Emanet, vedia. |
inan | * İnanmak işi. * Bir kimse veya şeyin doğruluğunu, büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman, itikat. |
inan olmaz | * güvenilmez. |
inan olsun | * bana inan, inan ki. |
inanca | * Güvence. |
inancılık | * Temel gerçeklerin akılla kavranamayacağını, ancak inan yoluyla elde edilebileceğini savunan öğretilerin genel adı, imaniye, fideizm. |
inanç | * Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma. * Tanrı’ya, bir dine inanma, iman, itikat. * Birine duyulan güven, inanma duygusu. * İnanılan şey, görüş, öğreti. |
inançlı | * İnancı olan, imanlı, itikatlı, mutekit. |
inançlılık | * İnançlı olma durumu. |
inançsız | * İnancı olmayan, imansız, itikâtsız. |
inançsızlık | * İnançsız olma durumu, imansızlık, itikatsızlık. |
inandırıcı | * İnandıran, inandırma özelliği olan, mukni. |
inandırıcılık | * İnandırıcı olma durumu. |
inandırılma | * İnandırılmak işi. |
inandırılmak | * İnanmasısağlanmak. |
inandırma | * İnandırmak işi. |
inandırmak | * İnanmasını sağlamak. |
inanılma | * İnanılmak işi. |
inanılmak | * İnanmak işi yapılmak. |
inanılmaz | * İnanılmasıçok güç veya imkânsız olan. * Az rastlanan, olağanüstü. |
inanırlık | * İnanılabilir bir şeyin niteliği. * İnanma eğilimi. |
inanış | * İnanma. * İnanılan şey. |
inanlı | * İnanı olan, bir şeye bütün varlığıyla inanmış bulunan, imanlı, mümin, mutekit. |
inanma | * İnanmak işi. |
inanmak | * Bir şeyi doğru olarak benimsemek. * Birini doğru sözlü olarak bilmek, güvenmek. * Bir şeyin varlığını, doğruluğunu kabul etmek. * Sevecek, güvenecek ve bağlanacak en yüksek varlık olarak bilmek, iman etmek. * Kanarak aldanmak. |
inanmazlık | * İnanmaz olma durumu. |
inansız | * İnanı olmayan, imansız. |
inansızlık | * İnansız olma durumu, imansızlık. |
inat | * Bir konuda direnme, ayak direme, diretme, direnim. * Birine karşıçıkmak, karşıdüşünce ileri sürme. * İnatçı. |
inat etmek | * direnmek, diretmek, ayak diremek. |
inatçı | * Direngen, ayak direyici. |
inatçılık | * İnatçı olma durumu, direngenlik. |
inatlaşma | * İnatlaşmak işi, dayatışma. |
inatlaşmak | * Karşılıklı inat etmek. * İnat etmek. |
inayet | * İyilik, kayra, atıfet, ihsan, lütuf. |
inayet etmek (veya eylemek) | * iyilik ve yardım etmek, kayırmak, lütfetmek. |
inayet ola | * “Allah versin” sözü gibi dilencileri savmak için kullanılır. |
Kategoriler