inci gibi | * küçük, temiz, güzel ve düzgün. |
inci saçmak | * birbirinden güzel sözler söylemek. |
inci taşı | * Feldspat cinsinden, suyu az ve eridiği zaman inciye benzeyen taneleri olan yanardağkaynaklıcam. |
incik | * Bacağın, diz kapağından topuğa kadar olan bölümü. * Bazı bölgelerde diz, ayak bileği, baldır veya kaval kemikleri de bu adla anılır. |
incik boncuk | * Değersiz ufak tefek süs eşyası. |
incik kemiği | * Diz kapağından topuğa kadar olan kemik. |
İncil | * Hz. İsa’ya indirildiğine inanılan kutsal kitap. |
incinme | * İncinmek işi. |
incinmek | * Çarpma, sıkışma, burkulma gibi etkenlerle vücudun bir yeri ağrıverir duruma gelmek. * Birinin herhangi bir davranışıyüzünden üzüntü duymak, gücenmek, kırılmak. |
incir | * Dutgillerden, asıl yurdu Akdeniz kıyıları olan, yaprakları genişdilimli bir ağaç (Ficus carica). * Bu ağacın etli, tatlıyemişi. |
incir çekirdeğini doldurmamak | * çok az veya çok önemsiz. |
incir kuşu | * Kuyruksallayangillerden, en çok incir ve başka yemişlerle beslendiği için zararlısayılan ve avlanılan küçük bir kuş(Anthus trivialis). |
incirlik | * İncir yetiştirilen alan, incir bahçesi. * İncir ağaçlarıçok olan yer. |
incirsi meyve | * Gerçek bir meyve olmayan, yumurtalıklardan değil, çiçeklikten oluşan incire benzer meyve. |
incitici | * İnciten, dokunaklı, gönül kırıcı(söz veya davranış). |
incitilme | * İncitilmek işine konu olma veya incitmek işi yapılma. |
incitilmek | * İncitmek işi yapılmak. |
incitiş | * İncitmek işi veya biçimi. |
incitme | * İncitmek işi. |
incitmebeni | * Kanser. |
incitmek | * İncitmesine yol açmak. * Kötü söz veya davranışla birini kırmak, üzmek. |
incizap | * Çekme, çekilme. * Cazibeye tutulma, ilgi duyma. |
inç | * Uzunluğu 2,540 cm olan İngiliz uzunluk ölçü birimi, parmak, pus. |
-inç | * Bkz. -nç. |
indeks | * Dizin. * Bir gelişimi gösteren nicelikler veya değerler arasındaki ilişki. |
indeterminist | * Belirlenmezci. |
indeterminizm | * Belirlenmezcilik. |
indî | * Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan. |
indifa | * (yanardağlarda) Püskürme. * Kızamık, kızıl vb. hastalıklarda vücutta kırmızılekeler görülme. * Başkaldırma, isyan etme, ayaklanma. |
indifa etmek | * (yanardağ) püskürmek. |
indifaî | * (yanardağiçin) Püskürten. * Döküntülü (hastalık). |
indikatör | * Gösterge. |
indinde | * (bir kimseye) Göre, yanında. |
indirgeme | * İndirgemek işi, irca. |
indirgemek | * Daha kolay ve yalın duruma getirmek. * Bir maddenin oksijenini alarak oksit özelliğini yok etmek, irca etmek. * Bir işlemi daha kısa veya daha yalın bir biçime sokmak, irca etmek. |
indirgen | * Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha düşük bir oksitleme derecesine indirme özelliği olan (madde). |
indirgenebilir | * Daha düşük bir oksitleme derecesine indirilebilen. |
indirgeniş | * İndirgenmek işi veya biçimi. |
indirgenlik | * İndirgen olma durumu. |
indirgenme | * İndirgenmek işi. |
indirgenmek | * İndirgemek işi yapılmak. |
indirgeyici | * İndirgemek işini yapan, yapabilecek özellikleri taşıyan (madde). |
indirilme | * İndirilmek işi. |
indirilmek | * İndirmek işi yapılmak. |
indirim | * Fiyatta yapılan değer düşürümü, tenzilât, iskonto. |
indirim yapmak | * fiyatta değer düşürümü yapmak, iskonto yapmak. |
indirimli | * Fiyatında değer düşürümü yapılmış, tenzilâtlı, ıskontolu. |
indirimli satışlar | * Yılın belirli aylarında, belli bir süre için, sanayi odalarının onayıyla yapılan değer düşürümlü satışlar. |
indiriş | * İndirmek işi veya biçimi. |
indirme | * İndirmek işi. * İndirmek işi. |
Kategoriler