Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 32

inci gibi * küçük, temiz, güzel ve düzgün.
inci saçmak * birbirinden güzel sözler söylemek.
inci taşı * Feldspat cinsinden, suyu az ve eridiği zaman inciye benzeyen taneleri olan yanardağkaynaklıcam.
incik * Bacağın, diz kapağından topuğa kadar olan bölümü.
* Bazı bölgelerde diz, ayak bileği, baldır veya kaval kemikleri de bu adla anılır.
incik boncuk * Değersiz ufak tefek süs eşyası.
incik kemiği * Diz kapağından topuğa kadar olan kemik.
İncil * Hz. İsa’ya indirildiğine inanılan kutsal kitap.
incinme * İncinmek işi.
incinmek * Çarpma, sıkışma, burkulma gibi etkenlerle vücudun bir yeri ağrıverir duruma gelmek.
* Birinin herhangi bir davranışıyüzünden üzüntü duymak, gücenmek, kırılmak.
incir * Dutgillerden, asıl yurdu Akdeniz kıyıları olan, yaprakları genişdilimli bir ağaç (Ficus carica).
* Bu ağacın etli, tatlıyemişi.
incir çekirdeğini doldurmamak * çok az veya çok önemsiz.
incir kuşu * Kuyruksallayangillerden, en çok incir ve başka yemişlerle beslendiği için zararlısayılan ve avlanılan küçük
bir kuş(Anthus trivialis).
incirlik * İncir yetiştirilen alan, incir bahçesi.
* İncir ağaçlarıçok olan yer.
incirsi meyve * Gerçek bir meyve olmayan, yumurtalıklardan değil, çiçeklikten oluşan incire benzer meyve.
incitici * İnciten, dokunaklı, gönül kırıcı(söz veya davranış).
incitilme * İncitilmek işine konu olma veya incitmek işi yapılma.
incitilmek * İncitmek işi yapılmak.
incitiş * İncitmek işi veya biçimi.
incitme * İncitmek işi.
incitmebeni * Kanser.
incitmek * İncitmesine yol açmak.
* Kötü söz veya davranışla birini kırmak, üzmek.
incizap * Çekme, çekilme.
* Cazibeye tutulma, ilgi duyma.
inç * Uzunluğu 2,540 cm olan İngiliz uzunluk ölçü birimi, parmak, pus.
-inç * Bkz. -nç.
indeks * Dizin.
* Bir gelişimi gösteren nicelikler veya değerler arasındaki ilişki.
indeterminist * Belirlenmezci.
indeterminizm * Belirlenmezcilik.
indî * Herkesçe kabul edilebilecek bir temele bağlanamayıp yalnız bir kişinin kendi kanısına dayanan.
indifa * (yanardağlarda) Püskürme.
* Kızamık, kızıl vb. hastalıklarda vücutta kırmızılekeler görülme.
* Başkaldırma, isyan etme, ayaklanma.
indifa etmek * (yanardağ) püskürmek.
indifaî * (yanardağiçin) Püskürten.
* Döküntülü (hastalık).
indikatör * Gösterge.
indinde * (bir kimseye) Göre, yanında.
indirgeme * İndirgemek işi, irca.
indirgemek * Daha kolay ve yalın duruma getirmek.
* Bir maddenin oksijenini alarak oksit özelliğini yok etmek, irca etmek.
* Bir işlemi daha kısa veya daha yalın bir biçime sokmak, irca etmek.
indirgen * Oksit durumundaki cisimlerin oksijenini alma veya daha düşük bir oksitleme derecesine indirme özelliği
olan (madde).
indirgenebilir * Daha düşük bir oksitleme derecesine indirilebilen.
indirgeniş * İndirgenmek işi veya biçimi.
indirgenlik * İndirgen olma durumu.
indirgenme * İndirgenmek işi.
indirgenmek * İndirgemek işi yapılmak.
indirgeyici * İndirgemek işini yapan, yapabilecek özellikleri taşıyan (madde).
indirilme * İndirilmek işi.
indirilmek * İndirmek işi yapılmak.
indirim * Fiyatta yapılan değer düşürümü, tenzilât, iskonto.
indirim yapmak * fiyatta değer düşürümü yapmak, iskonto yapmak.
indirimli * Fiyatında değer düşürümü yapılmış, tenzilâtlı, ıskontolu.
indirimli satışlar * Yılın belirli aylarında, belli bir süre için, sanayi odalarının onayıyla yapılan değer düşürümlü satışlar.
indiriş * İndirmek işi veya biçimi.
indirme * İndirmek işi.
* İndirmek işi.

Bir yanıt yazın