indirme-bindirme | * Trafikte minibüs, taksi vb. küçük araçlara yolcuların indikleri veya bindikleri durak. |
indirmek | * Yüksekten, sarp ve kötü yerden veya yukarıdan aşağıya inmesini sağlamak. * Bir taşıt veya binek hayvanından aşağıya almak. * Azaltmak, düşürmek. * Hızla vurmak. * Kapamak. * (yağmur, sis için) Birdenbire bastırmak. * Kırmak, tahrip etmek. |
indirtme | * İndirtmek işi. |
indirtmek | * İndirmek işini yaptırmak. |
indis | * Bir harf üzerine konulan işaret. * Bir harf, benzer fakat yine de değişik biçimlerde iki veya daha çok kez kullanılmak istendiğinde, harfin üstüne veya altına eklenen ayırıcı işaret. * Bir kökün derecesini göstermek için kök işaretinin kollarıarasına konulan sayı. |
individüalist | * Bireyci. |
individüalizm | * Bireycilik. |
indiyum | * Atom ağırlığı114,8 olan, gümüşparlaklığında, kurşundan daha kolay ezilen yumuşak bir element. Kısaltmasıİn. |
indükleç | * İndükleme akımıelde etmeye yarayan araç. |
indükleme | * İndüklemek işi, endüksiyon. * Tüme varım, endüksiyon. |
indükleme akımı | * İndükleme yoluyla elde edilen elektrik akımı. |
indükleme makinesi | * İndüklemeyle oluşan elektrik akımlarınıüreten makine. |
indüklemek | * Kapalı bir devreyi, şiddeti her an değişen bir manyetik alanın içine koyarak onun üzerinde bir elektrik akımı oluşturmak. |
indüksiyon | * Bkz. İndükleme. |
İnebolu kütüğü | * Karadeniz’de kereste taşımakta kullanılan bir tür küçük mavna. |
ineç | * Tekne. |
İnegöl köftesi | * İnegöl yöresine özgü bir tür köfte. |
inek | * Dişi sığır. * Aptal, bön. * Çok çalışan öğrenci. * İbne. |
inek yağı | * İnek sütünden yapılan katıyağ. |
inekçi | * Sütünü ve süt ürünlerini satmak için inek besleyen kimse. |
inekçilik | * İnek besleme işi. |
inekhane | * İneklerin barındığıyer. |
inekleme | * İneklemek işi. |
ineklemek | * Çok çalışmak, çok çalışarak öğrenmek, hafızlamak. |
ineklik | * İnek ahırı. * Bönlük. * Aşırıçalışmaya rağmen anlayamama durumu. |
inen | * Bkz. ilen. |
ineze | * Bkz. eneze. |
infak | * Nafaka verip bir kimsenin geçimini sağlama. |
infaz | * (bir yargıyı) Yerine getirme, uygulama. * Birine sözünü geçirme. |
infaz etmek | * yargıkararınıyerine getirmek, uygulamak. |
infial | * Birine içerleme, gücenme, kızgınlık duyma. * Herhangi bir şeyden etkilenme. * Edilgi. |
infial uyandırmak | * kızgınlığa yol açmak, öfke yaratmak. |
infiale kapılmak | * kızgınlık, öfke duymak. |
infilâk | * Güçlü bir biçimde patlama. |
infilâk etmek | * patlamak. * birdenbire şiddetle ortaya çıkmak. |
infinitezimal | * Sonsuz küçük nicelikleri inceleyen (matematik kolu). |
infirak | * Ayrılma. |
infirat | * Topluluktan ayrıdurma. |
infiratçı | * Yalnızcı. |
infiratçılık | * Yalnızcılık. |
infisah | * Bozulma, yürürlükten çıkma. * Dağılma. * Kokuşma. |
infisah etmek | * yürürlükten çıkmak; bozulmak. * dağılmak. * kokuşmak. |
informatik | * Bilişim. |
İngiliz | * İngiltere halkından olan kimse. * İngiltere’ye veya İngiliz halkına özgü olan (şey). |
İngiliz anahtarı | * Somunları gevşetmeye veya sıkıştırmaya yarayan ve çeneleri paralel olarak açılıp kapanan kıskaç. |
İngiliz ipi | * Bkz. İngiliz sicimi. |
İngiliz sicimi | * Çok sağlam, sık bükümlü sicim. |
İngiliz sicimi (veya ipi) ile asılmak | * bir işi ustasına yaptırmak. |
İngiliz siyaseti | * Soğuk kanlılık ve kurnazlıkla bir işi yapma veya yaptırma. |
İngiliz tuzu | * İç sürdürücü olarak kullanılan magnezyum sülfatı. |
Kategoriler