Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 35

inişli çıkışlı * Hem inişi hem çıkışı olan (yol).
inişli yokuşlu * İnişli çıkışlı.
inkâr * Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme, yadsıma.
inkâr etmek (veya inkârdan gelmek) * yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini, görmediğini söylemek,
yaptığınısaklamak, yadsımak.
inkârcı * İnkâr eden kimse.
inkârcılık * İnkârcı olma durumu.
inkı baz * Toplanma, büzülme.
* Sıkıntı, keder.
* Peklik, kabızlık.
inkı bazlık * İnkibaz olma durumu.
inkılâp * Bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşüm.
inkılâp etmek * (bir durumdan başka bir duruma) dönüşmek.
inkılâpçı * İnkılâp yanlısıveya inkılâp yapan (kimse).
inkılâpçılık * İnkılâpçı olma durumu.
inkıraz * Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma.
inkıraz bulmak * batmak, çökmek, dağılmak, yok olmak, son bulmak.
inkıraza uğramak * batmak, dağılmak, çökmek, yok olmak.
inkısam * Bölünme, taksim edilme.
* Parçalanma.
inkıta * Kesilme, kesinti.
inkıtaa uğramak * kesilmek.
inkıyat * Boyun eğme, uyma.
inkıyat etmek * boyun eğmek.
inkisar * Kırılma.
* Gücenme, gönlü kırılma.
* İlenme, ilenç.
inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak) * ilenmek.
inkisarıtutmak * ilenci gerçekleşmek.
inkisarıhayal * Beklediğini, umduğunu bulamamaktan doğan düşkırıklığı, hayal kırıklığı.
inkişaf * Gelişme, gelişim.
* Açığa çıkma.
* Açınım.
inkişaf etmek * gelişmek.
inkişaf ettirmek * geliştirmek.
inleme * İnlemek işi.
inlemek * Acı, üzüntü belirten kesik sesler çıkarmak.
* Gür, uğultulu, yankılıses çıkarmak.
inletme * İnletmek işi.
inletmek * İnlemesine yol açmak.
* Çok eziyet vermek, eziyet çektirmek.
inleyiş * İnlemek işi veya biçimi.
inme * İnmek işi.
* Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması, felç, nüzul.
inme inmek * (vücudun bir yerinde) hareket ve hissetme kalmamak, felç gelmek.
inmek * Yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı.
* Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak.
* Dağ, tepe gibi yüksek bir yerden gelmek.
* (bir yerden başka bir yere) Gitmek, varmak.
* Konaklamak.
* Alçalıp eski durumuna dönmek.
* Fiyatıdüşürmek.
* Değeri düşmek.
* Vurmak.
* Yıkılmak.
* İnme gelmek.
* Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak.
* Uzamak, ulaşmak.
* Ağmak.
* Sayısıazalmak.
inmeli * Bir tarafında inme bulunan, meflûç.
inorganik * Cansız olan.
* Organik olmayan, anorganik.
* Hücrelerin cansız bölümleri.
* Organlardaki bozukluktan ileri gelmeyen hastalık.
inorganik kimya * Canlıların dışında, yer kabuğunu oluşturan, bütün kimyasal maddeleri inceleyen kimya dalı.
insaf * Merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet.
* “Acı, düşün” anlamında kullanılır.
insaf etmek * acımak, hakkınıtanımak.
insafa gelmek * acımasız ve haksız tutumdan vazgeçmek.
insafına kalmış * (bir şeyin) bir kimsenin doğruluğuna, adaletine ve isteğine bağlı olduğunu belirtir.
insaflı * İnsafı olan, acıyarak, hakkınıvererek davranan, vicdanlı, imanlı.
insaflılık * İnsaflı olma durumu.
insafsız * İnsafı olmayan, vicdansız, imansız.
insafsızca * İnsafsız bir biçimde, gaddarca.
insafsızlık * İnsafsız olma durumu, insafsızca davranma, vicdansızlık.
insafsızlık etmek * acımamak, insafsızca, vicdansızca davranmak.
insan * Memelilerden, iki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en
gelişmiş canlı.
* Bu türden olan canlı.
* Huy ve ahlâk yönünden üstün nitelikli (kimse).
* Belirsiz zamir gibi de kullanılır.
insan ayağıdeğmemiş(veya basmamış) * içine insan girmemiş, içinde insan olmayan.

Bir yanıt yazın