inişli çıkışlı | * Hem inişi hem çıkışı olan (yol). |
inişli yokuşlu | * İnişli çıkışlı. |
inkâr | * Yaptığını, söylediğini, tanık olduğunu saklama, gizleme, yadsıma. |
inkâr etmek (veya inkârdan gelmek) | * yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bilmediğini, görmediğini söylemek, yaptığınısaklamak, yadsımak. |
inkârcı | * İnkâr eden kimse. |
inkârcılık | * İnkârcı olma durumu. |
inkı baz | * Toplanma, büzülme. * Sıkıntı, keder. * Peklik, kabızlık. |
inkı bazlık | * İnkibaz olma durumu. |
inkılâp | * Bir durumdan başka bir duruma geçiş, dönüşüm. |
inkılâp etmek | * (bir durumdan başka bir duruma) dönüşmek. |
inkılâpçı | * İnkılâp yanlısıveya inkılâp yapan (kimse). |
inkılâpçılık | * İnkılâpçı olma durumu. |
inkıraz | * Batma, dağılma, çöküş, yok olma, son bulma. |
inkıraz bulmak | * batmak, çökmek, dağılmak, yok olmak, son bulmak. |
inkıraza uğramak | * batmak, dağılmak, çökmek, yok olmak. |
inkısam | * Bölünme, taksim edilme. * Parçalanma. |
inkıta | * Kesilme, kesinti. |
inkıtaa uğramak | * kesilmek. |
inkıyat | * Boyun eğme, uyma. |
inkıyat etmek | * boyun eğmek. |
inkisar | * Kırılma. * Gücenme, gönlü kırılma. * İlenme, ilenç. |
inkisar etmek (veya inkisarda bulunmak) | * ilenmek. |
inkisarıtutmak | * ilenci gerçekleşmek. |
inkisarıhayal | * Beklediğini, umduğunu bulamamaktan doğan düşkırıklığı, hayal kırıklığı. |
inkişaf | * Gelişme, gelişim. * Açığa çıkma. * Açınım. |
inkişaf etmek | * gelişmek. |
inkişaf ettirmek | * geliştirmek. |
inleme | * İnlemek işi. |
inlemek | * Acı, üzüntü belirten kesik sesler çıkarmak. * Gür, uğultulu, yankılıses çıkarmak. |
inletme | * İnletmek işi. |
inletmek | * İnlemesine yol açmak. * Çok eziyet vermek, eziyet çektirmek. |
inleyiş | * İnlemek işi veya biçimi. |
inme | * İnmek işi. * Vücudun bir bölümünde hareket ve hissetmenin kalkması, felç, nüzul. |
inme inmek | * (vücudun bir yerinde) hareket ve hissetme kalmamak, felç gelmek. |
inmek | * Yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı. * Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak. * Dağ, tepe gibi yüksek bir yerden gelmek. * (bir yerden başka bir yere) Gitmek, varmak. * Konaklamak. * Alçalıp eski durumuna dönmek. * Fiyatıdüşürmek. * Değeri düşmek. * Vurmak. * Yıkılmak. * İnme gelmek. * Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak. * Uzamak, ulaşmak. * Ağmak. * Sayısıazalmak. |
inmeli | * Bir tarafında inme bulunan, meflûç. |
inorganik | * Cansız olan. * Organik olmayan, anorganik. * Hücrelerin cansız bölümleri. * Organlardaki bozukluktan ileri gelmeyen hastalık. |
inorganik kimya | * Canlıların dışında, yer kabuğunu oluşturan, bütün kimyasal maddeleri inceleyen kimya dalı. |
insaf | * Merhamete, vicdana veya mantığa dayanan adalet. * “Acı, düşün” anlamında kullanılır. |
insaf etmek | * acımak, hakkınıtanımak. |
insafa gelmek | * acımasız ve haksız tutumdan vazgeçmek. |
insafına kalmış | * (bir şeyin) bir kimsenin doğruluğuna, adaletine ve isteğine bağlı olduğunu belirtir. |
insaflı | * İnsafı olan, acıyarak, hakkınıvererek davranan, vicdanlı, imanlı. |
insaflılık | * İnsaflı olma durumu. |
insafsız | * İnsafı olmayan, vicdansız, imansız. |
insafsızca | * İnsafsız bir biçimde, gaddarca. |
insafsızlık | * İnsafsız olma durumu, insafsızca davranma, vicdansızlık. |
insafsızlık etmek | * acımamak, insafsızca, vicdansızca davranmak. |
insan | * Memelilerden, iki eli olan, iki ayak üzerinde dolaşan, sözle anlaşan, akıl ve düşünme yeteneği olan en gelişmiş canlı. * Bu türden olan canlı. * Huy ve ahlâk yönünden üstün nitelikli (kimse). * Belirsiz zamir gibi de kullanılır. |
insan ayağıdeğmemiş(veya basmamış) | * içine insan girmemiş, içinde insan olmayan. |
Kategoriler