irdeleme | * İrdelemek işi. |
irdelemek | * Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalâa etmek. |
irfan | * Bilme, anlama, sezme, kültür. * Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık. |
iri | * Olağandan daha hacimli, olağanıaşan büyüklüğü olan. |
iri iri | * büyük, çok iri. |
iri kıyım | * İri kıyılmış. * İri yapılı, gövdeli. |
iri lâf | * Abartılısöz. |
iri yarı | * İri yapılı. |
iribaş | * Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmışkurtçuğu. |
irice | * İriye yakın, biraz iri (kimse veya şey). |
iridyum | * Atom ağırlığı193,1 atom numarası77, yoğunluğu 22,4 olan ve plâtin filizlerinde bulunan değerli bir element. Kısaltmasıİr. |
irileşme | * İrileşmek işi. * Bazı organların hastalık sonucunda olağan dışı büyümesi durumu. |
irileşmek | * İri bir duruma gelmek. |
irili ufaklı | * Büyük küçük karışık. |
irilik | * İri olma durumu. |
irin | * Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüşhücre artıklarından ve bozulmuşak yuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat. |
irinlenme | * İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme. |
irinlenmek | * İrin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek. |
irinli | * İrin toplamış, cerahatli. |
irinti | * Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler. * Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman. |
iris | * Saydam tabaka ile göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü, süsen. |
iriş | * Arış. |
irkiliş | * İrkilmek işi veya biçimi. |
irkilme | * İrkilmek işi. |
irkilmek | * Ürkerek geri çekilir gibi olmak veya şaşırıp duraklamak. * (vücudun bir yeri) Dışarıdan gelen bir uyarıcının etkisiyle kanlanıp şişmek, taharrüşetmek. * (akan bir şey) Bir engel karşısında duraklayıp birikmek. |
irkiltici | * İrkilmeye sebep olan. |
irkiltme | * İrkiltmek işi veya durumu. |
irkiltmek | * İrkilmesine sebep olmak. |
irkinti | * Su birikintisi. * Ürperme, tiksinti. * Korku, çekinme. |
irkme | * İrkmek işi veya durumu. |
irkmek | * Birikmek. * Biriktirmek, toplamak. * Tiksinmek. |
İrlandalı | * İrlanda halkından olan (kimse). |
irmik | * Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un. |
irmik helvası | * İrmik, çam fıstığı, yağve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlıtürü. |
ironi | * Dolaylıve alaylıanlatım, mizah. |
irrasyonalizm | * Hayatta ve bilgilerde akıl dışıögelere tek yanlı olarak ağırlık veren sevgi, duygu ve iç güdüleri, bilginin kaynağısayan görüş, akıl dışıcılık. |
irrasyonel | * Akıl dışı, gayriaklî, us dışı. |
irrealist | * Gerçek dışı. |
irredantizm | * Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında kalmışhalkın yaşadığıtopraklarıana yurt sınırları içine almak düşüncesi. |
irs | * Kalıtım, soya çekim. |
irsal | * Gönderme, yollama. |
irsalât | * Gönderilen şeyler, gönderiler. |
irsaliye | * Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi. |
irsen | * Kalıtım yoluyla. |
irsî | * Kalıtımla geçen, soydan kalma, soydan geçme, kalıtsal. |
irsiyet | * Soya çekim, kalıtım, veraset. |
irşat | * Doğru yolu gösterme, uyarma. |
irşat etmek | * doğru yolu göstermek, uyarmak. |
irtibat | * Bağlantı, bağlı olma. |
irtibat kurmak | * bağlantı sağlamak. |
Kategoriler