işaretçi | * İşaret veren kimse. |
işareti saymak | * belirti ve gösterge olarak kabul etmek. |
işaretleme | * İşaretlemek işi. |
işaretlemek | * Bir şeye işaret koymak, bir şeyi işaretle belirtmek. * Belirtecek biçimde hareket etmek. |
işaretlenme | * İşaretlenmek işi. |
işaretlenmek | * Bir şeye işaret konulmak. |
işaretleşme | * İşaretleşmek işi. |
işaretleşmek | * Birbirine işaret etmek. * Uzak bir yerden, bilgi vermek için özel bir düzene göre türlü işaretler kullanmak. |
işaretli | * İşareti olan, işaretle belirlenmişolan. |
işaretsiz | * İşareti olmayan. |
iş’arî | * İşaretle ilgili. * Bilgi olarak. |
iş’arî oy | * Parmak veya el kaldırarak verilen oy. |
iş ba | * Doyurma. * Doyma. |
iş bu | * Bu, özellikle bu. |
işçi | * Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el uzluğunu kullanarak ücretle çalışan kimse. * Toplu olarak yaşayan böceklerde üreme yeteneğinde olmayan, topluluğun işlerini gören dişi veya erkek. |
işçi sigortası | * Bkz. sosyal sigorta. |
işçilik | * İşçi olma, işçi niteliğinde olma durumu. * Yaptığı işkarşılığı işçiye verilen ücret. * İşçi emeği, yapılış, işleme niteliği. |
işe bak! | * şaşırılacak bir durum karşısında kullanılır. |
işe girmek | * göreve başlamak. |
işe karışmak | * herhangi bir konuda katkıda bulunmak, görev almak. |
işe koşmak | * birine işyaptırmak. |
işe uygun | * Yapılan işe elverişli, işe yarar. |
işe yaramak (veya yaramamak) | * elverişli olmak. |
işe yarar | * Becerikli, elverişli, işe uygun. |
işeme | * İşemek işi. |
işemek | * İdrar torbasında biriken idrarıdışarıatmak, çişyapmak. |
işenmek | * İdrar torbasında biriken idrar dışarıatılmak. |
işetme | * İşetmek işi. |
işetmek | * İşemesini sağlamak, işemesine yol açmak, çişyaptırmak. |
işgal | * Bir yeri ele geçirme. * (bir kimseyi) İşten alıkoyma, engelleme, oyalama. * Uğraştırma. |
işgal etmek | * bir yeri ele geçirmek. * işten alıkoymak, oyalamak. * Uğraştırmak. |
işgalci | * İşgal eden, ele geçiren. |
işgalcilik | * İşgal etme işi. |
işgaliye | * İşgal edilen yere ödenen ücret veya vergi. |
işgaliye resmi | * Pazar yerlerinde veya toplu ticarî işyerlerinde satıcının işgal ettiği yer için ödediği ücret veya kira bedeli. |
işgüder | * Maslahatgüzar. |
işgüderlik | * Maslahatgüzarlık. |
işgüzar | * Eli işe yatkın, becerikli. * Gereği yokken, daha çok kendini göstermek için işe karışan. |
işgüzarca | * İşgüzar bir biçimde, işgüzara yakışır durumda olarak. |
işgüzarlık | * İşgüzar olma durumu. |
işgüzarlık etmek | * işgüzarca davranmak. |
işi (bir şeye) vurmak | * işi değiştirmek. |
işi …e dökmek | * işi değiştirip bir başka biçime çevirmek. |
işi …e vurmak | * gerekenden başka biçimde davranmak, … gibi görünmek. |
işi aksi gitmek | * istenilen sonucu elde edememek. |
işi Allah’a kalmak | * güç şartlar altında, kimseden yardım umudunun kalmadığı bir durumda bulunmak. |
işi anlamak | * gizli bir şeyi, bir sorunu anlamak. |
işi azıtmak | * yanlışve aşırıyollara sapmak. |
işi başından aşmak (veya aşkın olmak) | * pek çok işi olmak. |
işi bitmek | * işi sona ermek. * hâli, gücü kalmamak. |
Kategoriler