işi bozmak | * yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak. |
işi bozulmak | * yapmakta olduğu işten gereği kadar kazanç sağlayamaz olmak. |
işi ciddîye almak | * soruna önem vermek. |
işi çıkmak | * başka bir işle meşgul olmak. |
işi duman | * İşi ve durumu kötü. |
işi düşmek | * birinin yardımına ihtiyaç duymak. |
işi gücü bırakmak | * yaptığı işten uzaklaşmak. |
işi ileri götürmek | * beklenenden daha aşırıdavranışlar içine girmek. |
işi işolmak | * işi yolunda olmak. |
işi ne? | * ne işi var?. |
işi olmak | * yapacak bir şeyi bulunmak. * işi istediği gibi bitirmek. * uğraşma zorunda olmak. |
işi oluruna bırakmak | * işi belli bir amaca göre değil de, kendi akışı içinde yürütmek. |
işi pişirmek | * aralarında gizlice anlaşmak. |
işi rast gitmek | * şans yardımıyla işi iyi, istediği gibi olmak. |
işi resmiyete dökmek | * (bir işveya durum için) resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik vermek. |
işi savsaklamak | * işi yavaşlatmak, gereken önemi göstermemek. |
işi tatlıya bağlamak | * sorunlu bir işi, iyi bir biçimde çözmek. |
işi temizlemek | * sorunu çözmek. |
işi tıkırında | * İşi çok uygun, çok iyi. |
işi uzatmak | * bir işi sonuçlandırmamak. |
işi üç nalla bir ata kaldı | * eline önemsiz bir imkân geçince büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenir. |
işi(m) işkaşığı(m) gümüş | * işi tam istediği yolda. |
işin alayında olmak | * bir işe gereken önemi vermemek, dalga geçmek. |
işin başı | * bir işin en önemli noktası. |
işin içinde işvar | * (bir işin) iç yüzü başka. |
işin içinden çıkamamak | * başaramamak, sorunu çözümleyememek. |
işin içinden çıkmak (veya sıyrılmak) | * bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek. * güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak. * bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak. |
işin kolayına kaçmak | * derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek. |
işin kötüsü (veya fenası) | * üst üste gelen tersliklerde kullanılır. |
işin mi yok | * “önemli değil, boşver” anlamında kullanılır. |
işin rengi değişmek | * konu başka biçimde gelişmek, öncekinden farklıdavranmaya başlamak. |
işin tuhafı | * “Anlaşılamayan, garip olan” anlamında kullanılır. |
işin ucu | * bir işin kökeni. |
işin ucu birine dokunmak | * o işten dolaylı olarak zarar görmek. |
işin üstesinden gelmek | * güç bir işi başarmak, sonuçlandırmak. |
işinden olmak | * görevini yitirmek; görevinden atılmak. |
işine bak! | * görevini, işini sürdür. * sen karışma. |
işine gelmek (veya gelmemek) | * çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak (veya olmamak). |
işine göre | * çıkarına uygun. |
işine koyulmak | * işini yapmayısürdürmek. |
işini bilmek | * nereden, nasıl yararlanacağını bilmek, çıkarını bilmek. |
işini bitirmek | * öldürmek. |
işini görmek | * görevini yapmak. * dövmek. * öldürmek. |
işini uydurmak | * kurnaz, açık göz davranarak işine istediği gibi biçim vermek. |
işini yoluna koymak | * işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntıçekmeden gerçekleştirmek. |
işinin adamı | * çalıştığı işte başarısağlayan, işinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan kimse. |
işitilme | * İşitilmek işi. |
işitilmek | * Duyulmak. |
işitilmemiş | * O güne değin duyulmamış, şaşılacak, olağan dışı(şey). |
işitim | * İşitme duyusu, işitme yetisi. |
Kategoriler