Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 54

işitiş * İşitmek işi veya biçimi.
işitme * İşitmek işi.
* Duyma, sema (II).
işitme kesesi * Suda yaşayan bazı omurgasız hayvanlardan, işitme taşını içinde bulunduran akışkan sıvılı organ, otosist.
işitme taşı * Omurgalılarda ve bazı omurgasızlarda denge organı olan, iç kulakta bulunan kalker parçacıkları, otolit.
işitmek * Kulakla algılamak, duymak.
* Haber almak.
* Kendisine söylenilmek.
işitmemezlik * İşitmezlik.
işitmezliğe getirmek (veya işitmezlikten gelmek) * işitmemiş, duymamışgibi davranmak, aldırmamak.
işitmezlik * İşitmemiş, duymamışgibi davranmak.
işitsel * İşitimle ilgili.
işittirme * İşittirmek işi.
işittirmek * İşitmesini sağlamak, duyurmak.
işkâl * Güçleştirme, zorlaştırma, çetinleştirme.
işkâl etmek * güçleştirmek, zorlaştırmak, çetinleştirmek.
işkembe * Gevişgetirenlerin ilk ve en büyük mide bölümü.
* Kasaplık hayvanlarda mideyi oluşturan bölümlerin bütünü.
* İşkembeden yapılan.
* Mide.
işkembe çorbası * Temizlenmişve önceden haşlanmışişkembenin tavla zarı büyüklüğünde doğranmasından sonra un, sirke,
sarımsak karıştırılarak hazırlanan bir çorba türü.
işkembe suratlı * Çopur.
işkembeci * İşkembe veya işkembe çorbasısatan kimse.
işkembecilik * İşkembeci olma durumu veya işkembecinin işi.
işkembeden atmak (veya söylemek) * uydurarak söylemek.
işkembeli * İşkembesi olan.
* (çorba, yemek için) İçinde işkembe bulunan.
işkembesi geniş * Hoşgörülmeyecek şeyi de hoşgören, hazımlı.
işkembesini düşünmek * Öncelikle karın doyurmayıdüşünmek.
işkembesini şişirmek * oburca yemek yemek.
işkembesiz * İşkembesi olmayan.
* Beğenilmeyecek nitelikteki şeyleri de beğenen (kimse).
işkence * Bir kimseye maddî veya manevî olarak yapılan aşırıeziyet.
* Düşüncelerini öğrenmek amacıyla birine uygulanan eziyet.
* Aşırı gerginlik, sıkıntılıdurum, azap.
* Vidalı bir tür sıkıştırma aracı.
işkence etmek (veya yapmak) * maddî veya manevî eziyet çektirmek.
işkenceci * İşkence yapan.
işkenceye sokmak * maddî veya manevî sıkıntıvermek, zora sokmak.
işkil * Kötü bir durumla karşılaşma sanısı, kuşku, kuruntu, vesvese.
işkillendirme * İşkillendirmek işi.
işkillendirmek * İşkillenmesine yol açmak.
işkillenme * İşkilli duruma gelme, pirelenme.
işkillenmek * İşkilli duruma gelmek, pirelenmek.
işkilli * İşkil içinde bulunan, kuşkulu, kuruntucu, vesveseli, müvesvis.
işkilli büzük dingilder * gizli bir ayı bı olanların herhangi bir sözden alınarak kendilerini ele verdiklerini anlatır.
işkilli olmak * işkil duymak, tedirgin durumda olmak.
işkillilik * İşkilli olma durumu, vesveselilik.
işkilsiz * İşkil içinde bulunmayan, kuşkusu olmayan, vesvesesiz.
işkilsizlik * İşkilsiz olma durumu.
işkine * Gölge balığı gillerden, Akdeniz’de yaşayan, vücudu yassı, pullu, eti lezzetli bir balık (Sciaena umbra).
işlek * Çok işleyen, canlı, hareketli.
* Özenmeden, çabuk yazıldığıhâlde okunaklıve güzel olan (yazı).
işlek ek * Kelime türetmede sık kullanılan yapım eki.
işleklik * İşlek olma durumu.
işlem * Bir işi sonuçlandırmak için yapılan işveya uygulamaların hepsi, muamele.
* Sayılarıkarşıkarşıya getirip belirli birtakım kurallara uygun olarak, birbiri üzerine etkilendirme yöntemi.
* Madde üzerinde her türlü değişim yapma işi, muamele.
* Ham veya ara mallarıve maddeleri fiziksel, kimyasal değişikliklerle daha uygun, kullanılır duruma getirme,
muamele.
işlem hacmi * Borsada gerçekleştirilen alım satımların toplam tutarı.
işlemci * Bilgisayar programlarının herhangi bir dilinde yazılmışprogramı, bilgisayarda işletmeyi sağlayan programlar
topluluğu.
* Bir bilgisayarda verilen komutlarıyorumlayan ve yürüten birim.
işleme * İşlemek işi.
* İnce ve süslü el işi, nakış.
* Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme.
* İnce ve süslü işlenmiş.
* Bir filmdeki gizli görüntüyü ortaya çıkarmak için, gümüş bromürlü tabakanın lâboratuvarda çeşitli kimyasal
işlemlerden geçirilmesi.
işlemeci * Elle oyma, nakışvb. yapan kimse.
işlemecilik * İşlemecinin işi.
işlemek * Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek.
* (ince ve süslü şeyler için) Yapmak, nakışlamak.
* İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek.
* İyi çalışmak, müşterisi bol olmak.
* Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak.
* Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek.
* Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek.
* İşlek, etkin durumda olmak.
* (çı ban) Olgunlaşma yolunda olmak.
* (yara) Kapanmak.
* Gidip gelmek.
* Hesaplarıveya kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak.

Bir yanıt yazın