izdüşüren | * Bir biçimin bir düzlem üzerindeki iz düşümünde, biçimin her noktasını iz düşümüyle birleştiren (doğru). |
izhar | * Belirtme, gösterme, açığa vurma. |
izhar etmek | * açığa vurmak, belirtmek, göstermek. |
izi belirsiz olmak | * iz bırakmadan ortadan çekilmek. |
izi silinmek | * ortadan yok olmak, kaybolmak. |
izin | * Bir şey yapmak için verilen veya alınan özgürlük, müsaade, ruhsat, icazet, mezuniyet. * Bir kimseye çalıştığıyerce verilen tatil. |
izin almak | * bir şey yapmak için onay sağlamak. |
izin çıkmak | * bir şey yapmada serbest bırakılmak. |
izin istemek | * bir şeyi gerçekleştirmek amacı ile onay almaya kalkmak. |
izin koparmak | * üst makamdan güçlükle izin almak. |
izin vermek | * birini bir şey yapmada serbest bırakmak. * işine son vermek, hizmetinden çıkarmak. |
izinden yürümek | * birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynıanlayışla sürdürmek. |
izine basmak | * gözden uzaklaştırmayarak ne yaptığını gözetlemek. |
izine dönmek | * bir karar veya yargıdan geri dönmek, bir karardan vazgeçmek, rücu etmek. |
izine düşmek | * av hayvanlarının, gittiği yolu izleyerek arkalarından gitmek. |
izine uymak | * düşünce ve davranışlarını benimsemek. |
izini düşürmek | * iz düşümünü çıkarmak. |
izini kaybetmek | * bir kimse hakkında bilgi alamamak. |
izinli | * İzin alarak belli bir süre için bir yerden ayrılmış, mezun. |
izinname | * Bırakma veya çıkarma kâğıdı. * Bir nikâhın kıyılması için kadıtarafından verilen izin kâğıdı. |
izinsiz | * Ceza olarak hafta sonu veya tatil günü çıkmasına izin verilmeyen (asker veya yatılıöğrenci). * Bu cezanın adı. * İzin almadan. |
izinsizlik | * İzinsiz olma durumu. |
izlek | * Keçi yolu, patika. |
izlem | * İzlemek işi, izleme, takip. |
izleme | * İzlemek işi, takip. |
izlemek | * Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek. * (zaman, süre, sıra vb. için) Sonra gelmek, arkasından gelmek; olmak. * Bir olayın gelişimini gözden geçirmek. * Eğlenmek, görmek, öğrenmek için bakmak, seyretmek. * Belirli bir yönde gitmek. * Gözlemek, incelemek. * Belirli bir tutum, davranışveya düşünceyi benimsemek. * Bir şeye uymak, bağlı olmak. * Herhangi bir olayla ilgilenmek. |
izlence | * Program. |
izlenim | * Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığıetki, intiba. * Uyaranların, duyu organlarıve ilişkili sinirler üzerindeki etkileri veya belirli bir durumun kişi üzerindeki çözümlenmemiş bütün etkisi, intiba. |
izlenim vermek | * etki bırakmak. |
izlenimci | * İzlenimcilik yanlısı olan (sanat veya sanatçı), empresyonist. * Kesin bir doğruluğu olmayıp duyumlara, izlenime dayanan. |
izlenimcilik | * Doğayı, gerçekte olduğu gibi bütün ayrıntılarına bağlıkalarak değil, ondan edinilen izlenimin ölçüsüne göre anlatan; doğrudan doğruya gerçeği, nesneyi değil de, onun sanatçıda uyandırdığıduyumlarıveren sanat akımı, empresyonizm. * Sanatta, dışetkilerin içe yansıması, içte izler bırakmasıve bu izlere dayanarak sanat eserlerini yaratması. |
izleniş | * İzlenmek işi veya biçimi. |
izlenme | * İzlenmek işi. |
izlenmek | * İzlemek işi yapılmak, takip edilmek. |
izletilme | * İzletilmek işi. |
izletilmek | * İzlenmesi sağlanmak. |
izletme | * İzletmek işi. |
izletmek | * İzlemek işini yaptırmak. |
izleyici | * İzlemek işini yapan (kimse). |
izleyiş | * İzlemek işi veya biçimi. |
izmarit | * İzmaritgillerden, pullu ve kılçıklı bir çeşit ufak balık (Maena smraris). Küçük boy olanlarına koncur, irilerine kanal izmariti denir. * İçilmişsigara artığı. |
izmaritgiller | * Örnek hayvanı izmarit olan kemikli balıklar familyası. |
izmihlâl | * Yıkılma, çökme. |
İzmir köfte | * Kıyma, soğan, maydanoz, ıslatılmışekmek içi, yumurta, domates, yeşil biber, sarımsak ve yağ kullanılmasıyla hazırlanan ve kısık ateşte pişirilen bir yemek türü. |
İzmir köftesi | * İzmir köfte. |
izobar | * Eş basınç. |
izobar eğrisi | * Bkz. eş basınç eğrisi. |
izohips | * Eşyükselti. |
izohips eğrisi | * Bkz. eşyükselti eğrisi. |
izolâsyon | * Yalıtım, tecrit. |
Kategoriler