ıstavroz | * Bkz. istavroz. |
ıstıfa | * Ayıklanma. |
ıstılah | * Terim. * Herkesin anlamadığıözel anlamda kullanılan söz. |
ıstılah paralamak | * herkesin anlamadığı ağdalı bir biçimde konuşmak. |
ıstırap | * Acı. * Üzüntü, sıkıntı, keder. |
ıstırap çekmek | * ağrıve acı içinde kıvranmak, aşırıderecede üzülmek. |
ıstıraplı | * Istırap veren, acılı, sıkıntılı. |
ıstırapsız | * Istırabı olmayan, acıveya üzüntü vermeyen. |
ıstırar | * Çaresizlik, mecburiyet, zorunluk. |
ıstırarî | * Mecburî, zorunlu. |
-ış/ -iş, -uş/ -üş | * Fiillerden isim türeten ek: al-ış, gel-iş, bul-uş, gör-üş, anla-y-ış, bekle-y-iş, solu-y-uş, yürü-y-üşvb. |
-ış/ -iş, -uş/ -üş | * Bkz. -ş-. |
ışığa doğrulum | * Işık etkisiyle bir bitkinin büyüme hareketi, fototropizm (Işığa doğrulum bazen ışığa göçüm, fototaktizm yerine kullanılır). |
ışığa göçüm | * Bir hücrelilerde birdenbire aydınlanma sonucu görülen tepkime, fototaktizm, fototaksi. |
ışığı altında | * bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, onu göz önünde tutarak. |
ışık | * Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk. * Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin (akkorluk) veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin (gaz ışı) yaydığı gözle görülen ışıma. * Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç. * Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı. * Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb. * (resim sanatında) Işıklı, parlak yer. |
ışık akısı | * Birim yüzeyinden, birim zamanda geçen ışık enerjisi. |
ışık aylası | * Herhangi bir gök cismini çevreleyen ışıklıhalka. |
ışık aynası | * (fotoğrafçılıkta) Işığıyansıtmak için ışık kaynağının önüne konulan nesne. |
ışık bacası | * Yapıların içine ışığın iyi girebilmesi için bırakılan baca. |
ışık çanağı | * Sahneyi aydınlatmak için değişik açılardan ışığın gelmesini sağlayan çukur madenî yansıtıcı. |
ışık eğrisi | * Değişken bir yıldızın parlaklığının görünmesini veren grafik. |
ışık göçüm | * Bitkilerde protoplâzmanın ışığa gösterdiği tepki. |
ışık gölge | * (resimde) Işıklıve gölgeli bölümlerin birbirine göre dağılımını gösteren kısımlar. |
ışık hızı | * Işığın bir saniyede aldığıyol. |
ışık ışını | * Yayılan ışığın izlediği doğru. |
ışık korkusu | * Bazıcanlıların ışıktan korkma duygusu. |
ışık küre | * Bkz. ışık yuvarı. |
ışık ölçümü | * Fiziğin, ışık miktarının ölçülmesini ve cisimlerin ışığı iletme, yansıtma, dağıtma gibi özelliklerini inceleyen bölümü, fotometri. |
ışık tutmak | * bir yeri ışıkla aydınlatmak. * düşüncesiyle kılavuzluk etmek, konuyu aydınlatıcıdüşünceler söylemek, tutacağıyolu göstermek. |
ışık yılı | * Işığın bir yılda aldığıyol. |
ışık yuvarı | * Güneşte, dışarıya ışık veren katman, ışık küre, fotosfer. |
ışıkçı | * Sinema filmlerinin çekiminde veya tiyatro, opera, bale gibi gösteri sanatlarında sahnenin aydınlatılması için gerekli ışık ve elektrik işlemini düzenleyip yapan kimse. |
ışıkçılık | * Işıkçının işi veya mesleği. |
ışıkkesen | * Karanlık odalara girip çıkarken bu yerlere ışık sızmasınıönleyen düzen. |
ışıklama | * Çevirim sırasında, aydınlatılmışolan konunun görüntüsünün duyar kat üzerine belirli bir süre düşerek etkilemesi. |
ışıklandırılma | * Işıklandırılmak işi. |
ışıklandırılmak | * Işıklandırılmak işi yapılmak veya ışıklanmasısağlanmak. |
ışıklandırma | * Işıklandırmak işi, aydınlatma. |
ışıklandırmak | * Işıklıduruma getirmek, aydınlatmak. |
ışıklanma | * Işıklanmak işi. |
ışıklanmak | * Işıklıduruma gelmek, aydınlanmak, ışımak. |
ışıklı | * Işığı olan, aydınlık, ışıklandırılmış, nurlu, nuranî. * Neşe veren, sevinç yaratan, mutlu. |
ışıklılık | * Bir optik cihazda, cisme çıplak gözle veya cihazla bakıldığında, ağtabakadaki birim yüzeyi etkileyen ışık miktarlarıarasındaki oran. |
ışıkölçer | * Işık şiddetini veya enerjisini ölçen araç, fotometre. * Bir ışık kaynağının, belli uzaklıkta oluşturduğu aydınlığıölçme işinde kullanılan araç, fotometre. |
ışıksız | * Işığı olmayan, karanlık. |
ışıksızlık | * Işıksız,ışıktan yoksun olma durumu. |
ışıl | * Işıklı. |
ışıl ışıl | * Titrek ve parlak bir ışık saçarak. * Parıltılı, ışıltılı. |
ışıl ışıl bakmak | * sevinçten gözleri parıl parıl olmak. |
Kategoriler