Kategoriler
İ SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük İ Sayfa 8

içlenme * İçlenmek işi.
içlenmek * Kimseye belli etmeden bir şeyi kendine dert etmek, duygulanmak.
* Tanelenmek, iç tutmak.
içler (veya yürekler) acısı * (durum, olay vb.) çok acıklı, çok üzücü.
içler acısı * Çok acıklı, üzüntü veren, dramatik.
içli * (taneli sebze veya kuru yemişler için) İçi dolu.
* Kolay duygulanıp incinen, duygulu, hassas, hisli.
* Duygulandıran, etkili.
içli dışlı * Hiç gizli işi olmayan, apaçık, olduğu gibi, senli benli, aşırıteklifsiz.
içli dışlı olmak * karşılıklı olarak candan ve içten davranmak, teklifsiz görüşmek.
* kız ve oğullarını karşılıklı olarak evlendirmek.
* karşılıklı olarak resmî davranışlardan uzaklaşmak, candan ve içten davranmak.
içli dışlılık * İçli dışlı olma durumu.
içli köfte * Yağsız kıyma ile ince bulgur iyice yoğrulup içi oyularak yumurta biçiminde hazırlanan ve içerisine
kavrulmuş soğanlı kıyma konduktan sonra haşlanan veya kızartılan bir çeşit köfte.
içlik * İçe giyilen çamaşır, iç gömleği.
içlilik * Duygulu olma durumu, duygululuk.
içme * İçmek işi.
* Bkz. İçmeler.
içme suyu * İçilebilecek nitelikte olan su.
içmece * İçmeler.
içmek * Bir sıvıyıağza alıp yutmak.
* Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek.
* (bir şey bir sıvıyı) İçine çekmek, emmek.
* İçki kullanmak.
içmeler * İçinde birtakım mineraller ve tuzlar bulunan, suyu ilâç olarak ve çoğunlukla iç sürdürmek için içilen
kaynak.
içre * İçinde.
* Arasında, içinde.
içrek * Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her
türlü bilgi, öğreti), batınî, dışrak karşıtı.
içsel * İçle ilgili, içe ilişkin, dahilî.
içsiz * (taneli sebze veya kuru yemişler için) İçi olmayan.
* Muhtevası olmayan, kuru, anlamsız.
* İç lâstiği olmayan, tubeless.
içten * Yürekten, candan, samimî.
* En önemli, can alıcınoktasından.
içten evlilik * Bkz. iç evlilik.
içten içe * Gizli gizli, belli etmeden.
içten pazarlıklı * Gizli niyetini açıklamayan.
içtenlik * İçten olma durumu, içten davranış, samimîlik, samimiyet.
içtenlikle * İçten bir biçimde, samimiyetle.
içtenlikli * İçten, samimî.
içtenliksiz * İçten olmayan, samimiyetsiz.
içtenliksizlik * İçtenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik.
içtensiz * İçten olmayan, samimiyetsiz.
içtensizlik * İçten olmama durumu, samimiyetsizlik.
içtepi * Bkz. tepi.
içtihat * Görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış.
* Yasada veya örf ve âdet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı
konularda, yargıcın veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç.
içtikleri su ayrı gitmemek * sıkıfıkıdost, arkadaşolmak.
içtima * Toplanma, toplantı.
* Askerlerin silâhlıve donatılmışolarak toplanmaları.
* Kavuşum.
içtima etmek * toplanmak.
içtimaî * Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal.
içtimaiyat * Toplum bilimi, sosyoloji.
içtimaiyatçı * Toplum bilimci, sosyolog.
içtinap * Sakınma, çekinme, kaçınma.
içtinap etmek * sakınmak, çekinmek, kaçınmak.
içyağı * Gevişgetiren hayvanların karın boşluğunda iç organlarınısaran kalın yağ, şahım.
idadî * Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad.
idadiye * İdadî.
idam * Ölüm cezası.
* Ölüm cezasıverilen kimseye uygulanan infaz işlemi.
idam cezası * Ölüm cezası.
idam etmek * verilen ölüm cezasıhükmünü yerine getirmek.
idam sehpası * Darağacı.
idame * Sürdürme, devam ettirme.
idame etmek * sürdürmek, devam etmesini sağlamak.

Bir yanıt yazın