içlenme | * İçlenmek işi. |
içlenmek | * Kimseye belli etmeden bir şeyi kendine dert etmek, duygulanmak. * Tanelenmek, iç tutmak. |
içler (veya yürekler) acısı | * (durum, olay vb.) çok acıklı, çok üzücü. |
içler acısı | * Çok acıklı, üzüntü veren, dramatik. |
içli | * (taneli sebze veya kuru yemişler için) İçi dolu. * Kolay duygulanıp incinen, duygulu, hassas, hisli. * Duygulandıran, etkili. |
içli dışlı | * Hiç gizli işi olmayan, apaçık, olduğu gibi, senli benli, aşırıteklifsiz. |
içli dışlı olmak | * karşılıklı olarak candan ve içten davranmak, teklifsiz görüşmek. * kız ve oğullarını karşılıklı olarak evlendirmek. * karşılıklı olarak resmî davranışlardan uzaklaşmak, candan ve içten davranmak. |
içli dışlılık | * İçli dışlı olma durumu. |
içli köfte | * Yağsız kıyma ile ince bulgur iyice yoğrulup içi oyularak yumurta biçiminde hazırlanan ve içerisine kavrulmuş soğanlı kıyma konduktan sonra haşlanan veya kızartılan bir çeşit köfte. |
içlik | * İçe giyilen çamaşır, iç gömleği. |
içlilik | * Duygulu olma durumu, duygululuk. |
içme | * İçmek işi. * Bkz. İçmeler. |
içme suyu | * İçilebilecek nitelikte olan su. |
içmece | * İçmeler. |
içmek | * Bir sıvıyıağza alıp yutmak. * Sigara, nargile vb.nin dumanını içe çekmek. * (bir şey bir sıvıyı) İçine çekmek, emmek. * İçki kullanmak. |
içmeler | * İçinde birtakım mineraller ve tuzlar bulunan, suyu ilâç olarak ve çoğunlukla iç sürdürmek için içilen kaynak. |
içre | * İçinde. * Arasında, içinde. |
içrek | * Belirli bir insan topluluğunun dışında kimseye bildirilmeyen, yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti), batınî, dışrak karşıtı. |
içsel | * İçle ilgili, içe ilişkin, dahilî. |
içsiz | * (taneli sebze veya kuru yemişler için) İçi olmayan. * Muhtevası olmayan, kuru, anlamsız. * İç lâstiği olmayan, tubeless. |
içten | * Yürekten, candan, samimî. * En önemli, can alıcınoktasından. |
içten evlilik | * Bkz. iç evlilik. |
içten içe | * Gizli gizli, belli etmeden. |
içten pazarlıklı | * Gizli niyetini açıklamayan. |
içtenlik | * İçten olma durumu, içten davranış, samimîlik, samimiyet. |
içtenlikle | * İçten bir biçimde, samimiyetle. |
içtenlikli | * İçten, samimî. |
içtenliksiz | * İçten olmayan, samimiyetsiz. |
içtenliksizlik | * İçtenliksiz olma durumu, samimiyetsizlik. |
içtensiz | * İçten olmayan, samimiyetsiz. |
içtensizlik | * İçten olmama durumu, samimiyetsizlik. |
içtepi | * Bkz. tepi. |
içtihat | * Görüş, özel görüş, anlayış, kavrayış. * Yasada veya örf ve âdet hukukunda uygulanacak kuralın açıkça ve tereddütsüz olarak bulunmadığı konularda, yargıcın veya hukukçunun düşüncelerinden doğan sonuç. |
içtikleri su ayrı gitmemek | * sıkıfıkıdost, arkadaşolmak. |
içtima | * Toplanma, toplantı. * Askerlerin silâhlıve donatılmışolarak toplanmaları. * Kavuşum. |
içtima etmek | * toplanmak. |
içtimaî | * Toplumla ilgili, toplumsal, sosyal. |
içtimaiyat | * Toplum bilimi, sosyoloji. |
içtimaiyatçı | * Toplum bilimci, sosyolog. |
içtinap | * Sakınma, çekinme, kaçınma. |
içtinap etmek | * sakınmak, çekinmek, kaçınmak. |
içyağı | * Gevişgetiren hayvanların karın boşluğunda iç organlarınısaran kalın yağ, şahım. |
idadî | * Eskiden lise derecesindeki okullara verilen ad. |
idadiye | * İdadî. |
idam | * Ölüm cezası. * Ölüm cezasıverilen kimseye uygulanan infaz işlemi. |
idam cezası | * Ölüm cezası. |
idam etmek | * verilen ölüm cezasıhükmünü yerine getirmek. |
idam sehpası | * Darağacı. |
idame | * Sürdürme, devam ettirme. |
idame etmek | * sürdürmek, devam etmesini sağlamak. |
Kategoriler