idamlık | * Ölüm cezası ile cezalandırılmışolan (kimse). * Ölüm cezası gerektiren. |
idare | * Yönetme, yönetim, çekip çevirme. * Ülke işlerinin yürütülmesi, kamuya ilişkin hizmetlerin bütünü. * Bir kurum veya kuruluşun yönetildiği yer. * Bir kurumun işlerini yürüten kurul. * Tutum. * İdare kandili veya lâmbası. * Hoşgörme, yetinme, göz yumma. |
idare etmek | * yönetmek, çekip çevirmek. * tutumlu kullanmak. * yetmek, yetişmek. * (alışverişte) elvermek, yeterli olmak, kurtarmak. * göz yummak, hoşgörmek. * örtbas etmek. |
idare hukuku | * Kamu yönetimi içinde yer alan kuruluşlarıve bunların işleyişlerini, kişilerle ilişkilerini ve sorumluluklarını inceleyen, düzenleyen hukuk dalı. |
idare kandili | * Az ışık veren küçük gaz lâmbası. |
idare lâmbası | * İdare kandili. |
idarece | * İdare yönünden, idare tarafından. |
idareci | * Yönetici. * İdare eden, hoşgörülü. * Becerikli, tutumlu. |
idarecilik | * İdareci olma durumu. * İdarecinin görevi, yöneticilik. |
idarehane | * Gazete, dergi gibi yayım kurumlarında yazı işlerine bakılan yer, yönetim yeri. * Bir işi veya kuruluşu yönetenlerin bulunduklarıyer, büro. |
idareimaslahat | * Bir işi, gerektiği gibi değil de günün şartlarına göre yapma; işi oluruna bırakmak. |
idareimaslahat etmek | * bir işi gelişigüzel yapmak. |
idareimaslahat politikası | * Bir işi oluruna bırakma tutumu. |
idareimaslahatçı | * Bir işisağlam bir temele oturtmadan o günün şartlarına göre yapan (kimse). |
idareli | * İdare etmesini bilen, iyi yöneten. * Tutumlu. * Tutuma elverişli, ekonomik. |
idaresini bilmek | * yerine göre harcamak, tutumlu davranmak. |
idaresiz | * İdare etmesini bilmeyen, gevşek, beceriksiz (kimse). * Tutumsuz. |
idaresizlik | * Gevşeklik, beceriksizlik. * Tutumsuzluk. |
idareten | * İdare etmek üzere. |
idarî | * Yönetimle ilgili, yönetimsel. |
iddia | * İleri sürülerek savunulan düşünce, sav. * Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmışgibi gösterme. * Dediğinde direnme, inat. |
iddia etmek | * sözünde direnmek, bir iddia ileri sürmek. |
iddiacı | * Dediğinde, iddiasında haksız da olsa direnen, inatçı(kimse). |
iddiacılık | * İddiacı olma durumu. |
iddialaşma | * İddialaşmak işi. |
iddialaşmak | * Karşılıklı iddiaya girmek. |
iddialı | * Bir iddiası olan. * Kendine çok güvenen. |
iddianame | * Savcılığın soruşturma sonunda elde ettiği kanıtlarıve iddialarını içinde topladığı, mahkemede okunan yazı. |
iddiasız | * Bir iddiası olmayan; alçak gönüllü, mütevazı. |
iddiasızlık | * İddiasız olma durumu. |
iddiaya tutuşmak | * karşıt iddialarda bahse girişmek. |
ide | * Bkz. idea. |
idea | * Uzay ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil, yalnızca ruhen algılanabilen asıl gerçeklik, düşünce, fikir. |
ideal | * Ülkü, mefkûre. * Düşüncenin tasarlayabileceği bütün üstün nitelikleri kendinde toplayan. * Yalnız düşünce ile kavranabilen. |
idealist | * Ülkücü. * İdealizm öğretisine bağlıfilozof. |
idealistlik | * İdealist olma durumu. |
idealize | * İdeal durum. |
idealize etmek | * ideal duruma getirmek. |
idealizm | * Ülkücülük. * Bilgide temel olarak düşünceyi alan ve varlığı insan düşüncesinin kurduğunu kabul eden öğretilerin genel adı. |
idealleştirme | * İdealleştirmek işi. |
idealleştirmek | * İdeal duruma getirmek. |
idealsiz | * İdeali olmayan. |
idefiks | * Saplantı, sabit fikir. |
identik | * Özdeş. |
ideolog | * Bir felsefî veya toplumsal öğretiye sistemli biçimde bağlanan kimse. * Bir ideolojinin akıl hocalığınıyapan kimse. |
ideologlar | * Düşsel bir ideale bağlı olan kimseler. * Fransa’da fizik ötesini ortadan kaldırarak manevî bilimleri antropolojiye ve psikolojiye dayandırmayı amaçlayan, Condillac’a bağlıfelsefe okulunun taraftarlarına verilen ad. |
ideoloji | * Siyasî veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukukî, bilimsel, felsefî, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü. |
ideolojik | * İdeoloji ile ilgili. |
idil | * Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir. |
idiopati | * Kapan duygu. |
Kategoriler