Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 101

kışla * Askerlerin toplu olarak barındıkları büyük yapı.
* Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği veya kışın barındığıkapalıağıl.
kışlak * Kışın barınılan yer.
* Kışın orduların, göçebe oymakların hayvanlarıyla birlikte yayladan inip konakladıklarıyer.
kışlama * Kışlamak işi.
kışlamak * Kışolmak.
* Kışı(bir yerde) geçirmek.
kışlamak * Kuşve kümes hayvanlarınıürkütmek.
kışlatma * Kışlatmak işi veya durumu.
kışlatmak * Kışı(bir yerde) geçirtmek.
* Musallat etmek.
kışlık * Kışa özgü, kışiçin.
* Kışın oturulan yapı.
kıt * İhtiyaca yetmeyecek kadar az, bol karşıtı.
* (duygu, söz vb. için) Az.
kıt kanaat * Yoksulluk içinde ve güçlükle (geçinmek).
kıt’a * Yeryüzündeki beş büyük kara parçasından her biri, ana kara.
* Silâhlıveya silâhsız erlerin, bir komutanın emrinde bir araya gelmesinden oluşan birlik.
* Dörtlük.
* Parça, tane.
kıt’a sahanlığı * Karalarıçevreleyen ve karalardan sayılan -iki yüz m derinliğe kadar olan sığdeniz dipleri.
* Ülke kıyılarına bitişik olan ve 200 m derinliğe veya bu sınırın ötesindeki su derinliğinin doğal kaynaklarının
işletilmesine elverişli olduğu noktaya kadar, kara sularının dışında kalan deniz altı bölgelerinin deniz yatağıve toprak
altıkesiminin bütünü.
kıtaat * Kıtalar, ana karalar.
* Asker birlikleri.
kıtal * Vuruşma, birbirini öldürme.
* Savaş.
kıt’alar arası * Bütün kıt’aları birbirine bağlayan, kıt’alarla ilgili olan durum.
kıtıkıtına * İhtiyaca zor yetecek kadar.
kıtık * Minder, yastık gibi şeyleri doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri.
kıtıklama * Kıtıklamak işi.
kıtıklamak * Kıtıkla doldurmak.
kıtıklı * İçine kıtık konmuşolan.
kıtıpiyos * Değersiz, bayağı, kötü.
kıtıpiyozluk * Kıtıpiyoz olma durumu.
kıtır * Uydurma söz, yalan.
* Patlamışmısır.
* Kuru ve gevrek ses.
kıtır atmak * yalan uydurup söylemek.
kıtır kıtır * Çok pişirilmekten veya kızartılmaktan kuru ve gevrek bir duruma gelmişolan.
* Yemek, kesmek, doğramak gibi fiillerle kullanıldığında o fiilin gevrek bir ses çıkararak yapıldığını belirtir.
kıtıra almak * alay etmek.
kıtırcı * Çok yalan söyleyen kimse.
kıtırdama * Kıtırdamak işi.
kıtırdamak * Kuru bir şey kıtır sesi çıkarmak.
kıtırdatma * Kıtırdatmak işi.
kıtırdatmak * Kıtır diye gevrek ses çıkarmak.
kıtırtı * Kıtırdama sesi.
kıtlama * Şekeri ağızda dişle küçük küçük ısırarak çay içmek için kullanılır.
kıtlaşma * Kıtlaşmak işi.
kıtlaşmak * İhtiyacıkarşılayamamak, kıt duruma gelmek.
kıtlığına kıran girmek * bir şey hiç bulunmaz olmak.
kıtlık * İhtiyaca yetmeyecek derecede azlık.
* Kuraklık, savaşgibi sebeplerle ürünün yetişmemesi ve bundan doğan açlık.
* Yiyecek maddelerinde görülen darlık.
* (duygu, söz vb. için) Azlık.
kıtlıktan çıkmışgibi (yemek) * doymak bilmezcesine (yemek).
kıvam * (sıvılar için) Koyuluk; koyuluk derecesi.
* Bir şeyin en uygun zaman veya durumu.
* Spor çalışmalarında başarılı olabilmek için, fizik ve moral yönünden istenilen iyi durum.
kıvamını bulmak (veya kıvamına gelmek) * gerekli ve istenilen şartlar yerine gelmek, en uygun anında olmak.
kıvamlanma * Kıvamlanmak işi.
kıvamlanmak * (sıvılar için) Kıvamına gelmek, koyulaşmak.
* Olgunlaşmak, uygun duruma gelmek.
kıvamlaştırıcı * Sıvı bir maddeyi kıvamına getirmeyi sağlayan alet.
kıvamlaştırma * Kıvamlaştırmak işi.
kıvamlaştırmak * Bir maddeyi sıvıdan ayırarak kıvamlıduruma getirmek.
kıvamlı * Gereken kıvamı bulmuşolan.
kıvamsız * Kıvamlı olmayan.
kıvanç * Övünç, iftihar.
* Sevinç.
kıvanç duymak * övünmek.
* sevinmeki mutlu olmak.
kıvançlanma * Kıvançlanmak işi.

Bir yanıt yazın