kıvançlanmak | * Kıvanç duymak, övünmek. |
kıvançlı | * Övünç duyan, iftihar eden, övünç veren, iftihar edilecek. * Sevinç duyan, mutlu. |
kıvanış | * Kıvanmak işi veya biçimi. |
kıvanma | * Kıvanmak işi, iftihar. |
kıvanmak | * Övünülecek bir olaydan dolayısevinmek, iftihar etmek, memnun olmak. |
kıvıl | * Kıvılcım. |
kıvıl kıvıl | * Toplu olarak hareket etmeyi, kaynaşmayıanlatır. |
kıvılcım | * Yanmakta olan bir maddeden sıçrayan küçük ateşparçası, kıvıl. * Demir ve taşgibi maddelerin güçlü çarpışmasında sıçrayan ateşdurumundaki küçük parça. * Harekete geçiren etken. * Güneşyüzeyinde görülen kesikli ışımalara verilen ad. |
kıvılcımlanma | * Kıvılcımlanmak işi. |
kıvılcımlanmak | * Kıvılcım saçarak yanmak, kıvılcımlıduruma gelmek. |
kıvılcımlı | * Kıvılcımı olan, kıvılcım saçan. |
kıvılcımsız | * Kıvılcımı olmayan, kıvılcım saçmayan. |
kıvır kıvır | * Büklümleri olan, kıvrımlı. * Kıvrılmışdurumda sürekli hareket hâlinde olarak. |
kıvır zıvır | * Önemsiz, değersiz, derme çatma. * Önemsiz ayrıntı. |
kıvırcık | * Küçük küçük kıvrımları olan. * Daha çok Trakya ve Marmara’da yetiştirilen, beyaz tüylü, ince kuyruklu bir tür koyun. * Bu koyunun eti. * Kıvırcık salata. |
kıvırcık koyun | * 343 kıvırcık. |
kıvırcık salata | * Yeşil salata, yapraklarıkıvırcık bir tür marul, kıvırcık. |
kıvırcıklaşma | * Kıvırcıklaşmak işi. |
kıvırcıklaşmak | * Kıvırcık duruma gelmek. |
kıvırış | * Kıvırmak işi veya biçimi. |
kıvırma | * Kıvırmak işi. |
kıvırmak | * Bükmek. * Kenarından katlamak, bükmek. * Bir giysinin veya kumaşın kenarını bükerek tersinden dikmek. * Kalçalarını iki yana sallayarak oynamak veya yürümek. * Başarmak, başa çıkmak, becermek, hakkından gelmek. * Uydurup söylemek. * Sapmak. * Yapmak istememek, yan çizmek. |
kıvırtma | * Kıvırtmak işi. |
kıvırtmak | * Kıvırmak işini yaptırmak. |
kıvracık | * Derli toplu ve işi kolay. * Ayağına çabuk, hamarat. |
kıvrak | * Canlı, hareketli, atik. * Akıcı, işlek. * Yerli dokumasıkara bezden yapılmışköylü kadın yeldirmesi. * İnce tülbent veya ipekli başörtüsü. * Aceleci. * Güzel, şık, yakışıklı. |
kıvrak kıvrak | * Kıvrak olarak, kıvrakça. |
kıvrakça | * Kıvrak bir biçimde. |
kıvraklaşma | * Kıvraklaşmak işi veya durumu. |
kıvraklaşmak | * Kıvrak duruma gelmek. |
kıvraklık | * Kıvrak olma durumu veya kıvrakça davranış. |
kıvrama | * Kıvramak işi veya durumu. |
kıvramak | * Buruşup toplanmak, kıvırcık duruma gelmek. * Hızlıyürümek. * Harekete geçmek. |
kıvrandırma | * Kıvrandırmak işi. |
kıvrandırmak | * Kıvranmasına sebep olmak. * Çok üzmek, acıçektirmek. |
kıvranış | * Kıvranmak işi veya biçimi. |
kıvranma | * Kıvranmak işi. |
kıvranmak | * Ağrı, sancı gibi fiziksel veya korku, heyecan gibi ruhî sebeplerle vücut eğilip bükülmek. * Acıçekmek, üzülmek. * Bir şeye çok ihtiyaç duymak. |
kıvrantı | * Kararsızlık. |
kıvratma | * Kıvratmak işi veya durumu. |
kıvratmak | * İpi katladıktan sonra iyice bükmek veya tel gibi şeyleri burmak. |
kıvrık | * Eğrilip bükülmüş; yuvarlak bir biçim verilmiş. |
kıvrıklık | * Kıvrık olma durumu. |
kıvrılış | * Kıvrılmak işi veya biçimi. |
kıvrılma | * Kıvrılmak işi, bükülme. * Dağların oluşumuna sebep olan, yer kabuğunun genişölçüde dalgalı bir biçim alması. |
kıvrılmak | * Eğrilip bükülmek. * Kıvırcık bir duruma gelmek. * Yuvarlak bir biçim almak. * (dar bir yere) Büzülerek yatmak. * Dönmek, sapmak. |
kıvrım | * Bir şeyin kıvrılan yeri, büklüm. * Kıvrılma sonunda oluşan toprak dalgası. * Bir tür tatlı. |
kıvrım kıvrım | * Kıvrımları olan, dalgalanmış bir yüzey veya dalgalı bir çizgi biçiminde olan. |
kıvrım kıvrım kıvranmak | * çok acıçekerek kıvranmak. * yalvarma veya sıkıntı gibi bir sebeple çok kıvranmak. |
kıvrımlanma | * Kıvrımlanmak işi. |
Kategoriler