Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 103

kıvrımlanmak * Kıvrımlıduruma gelmek.
kıvrımlı * Kıvrımı olan.
kıvrıntı * Kıvrım.
* Kıvrılan yer, dönemeç.
kıya * Adam öldürme suçu, cinayet.
kıyacı * Cinayet işleyen kimse, cani.
kıyafet * Kılık.
* Resmî giysi.
kıyafet balosu * Alışılmışgiysilerin dışında her çeşit özel giysilerin giyildiği balo.
kıyafet düşkünü * Kötü giyimli kimse.
kıyafetli * Herhangi bir kıyafette olan, kılıklı.
kıyafetname * Bir ülkenin veya bir dönemin giyimlerini anlatan kitap.
* Yüze veya dışgörünüşe bakılarak ruhî durumu anlama bilgisinden söz eden kitap.
kıyafetsiz * Kıyafeti düzgün olmayan, kılıksız.
kıyafetsizlik * Kıyafetsiz olma durumu, kılıksızlık.
kıyak * Kıyıcı, zalim, gaddar.
* Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, mükemmel.
* Güzel, biçimli, yakışıklı, düzgün giyimli.
* Hoşgörü, ayrıcalık tanıma.
kıyak kaçmak * çok uygun düşmek, yakışık almak.
kıyak yapmak * maddî ve manevî destek olmak, yardım etmek.
kıyakçı * Gözü pek oyuncu, cesur kumarbaz.
kıyaklaşma * Kıyaklaşmak işi.
kıyaklaşmak * Kıyak duruma gelmek.
kıyaklık * Kıyak olma durumu.
* Kıyakçıya yakışır davranış.
kıyam * Ayağa kalkma, ayakta durma.
* Bir işe girişme, kalkışma, teşebbüs etme.
* Ayaklanma, başkaldırma, karşı gelme.
* İslâm inancına göre, ölümden sonra, yeniden dirilip ayağa kalkma.
* (namazda) Ayakta durma.
kıyamet * Tek tanrılıdinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağızaman.
* Gürültülü karışıklık, gürültü, patırtı.
kıyamet alâmeti * Kıyametin kopacağınıönceden gösteren belirtiler.
* İçinde yaşanılan zamanın durumunu beğenmeyenlerin kullandığı bir tamlama.
kıyamet gibi (veya kıyamet kadar) * pek çok.
kıyamet günü * Dünyanın yok olacağı, ölülerin dirilip ayağa kalkacağızaman.
kıyamet kopmak * kıyamet günü gelmek.
* (bir yerde) çok gürültü ve telâşolmak.
kıyamet mi kopar? * “ne olur, ne çıkar, ne önemi var” anlamlarında kullanılır.
kıyamete kadar * dünya durdukça, uzun süre.
kıyamete kalmak * bir sorunun çözülemeyeceğini anlatır.
kıyametleri koparmak * bir şeye çok kızarak bağırıp çağırmak, feryat etmek; aşırı gürültülere, kargaşaya yol açmak.
kıyas * Bir tutma, denk sayma.
* Karşılaştırma, oranlama.
* Benzetme yolu, örnekseme.
* Tasım.
kıyas etmek * kıyas eylemek.
kıyas eylemek * karşılaştırmak, mukayese etmek.
kıyas kabul etmez * iki şey arasındaki ayrımın çok fazla olduğunu belirtmek için kullanılır.
kıyasa muhalefet * Bkz. kurala aykırılık.
kıyasen * Kıyas edilerek, kıyas yoluyla.
* Karşılaştırarak, oranlayarak.
* Benzeterek.
kıyasımukassem * 343 ikilem.
kıyasıya * Canınıyakmak, öldürmek amacıyla.
* Çok şiddetli, korkunç, muthiş.
kıyasî * Uygulama ve benzetme ile elde edilen.
* Kurala göre yapılmış, kurallı.
kıyaslama * Kıyaslamak işi, mukayese.
kıyaslamak * Karşılaştırmak, oranlamak, örneksemek, mukayese etmek.
kıyaslanma * Kıyaslanmak işi.
kıyaslanmak * Kıyaslamak işi yapılmak, karşılaştırılmak.
kıydırma * Kıydırmak işi.
kıydırmak * Kıymak işini yaptırmak.
kıygı * Haksızlık, gadir.
* Acımazlık, zulüm.
kıygın * Haksızlığa uğramış, mağdur.
kıygınlık * Haksızlığa uğramışolma durumu, mağdurluk, mağduriyet.
kıyı * Kara ile suyun birleştiği yer.
* Kenar, uç.
* Karanın deniz boyunca uzanan bölümü, sahil.
* Issız, tenha yer.
kıyı balıkçılığı * Kıyıdan fazla uzaklaşmadan bir gün içinde avlanıp limana dönülme şeklinde yapılan avcılık.
kıyı bucak * Göze çarpmayan yer.

Bir yanıt yazın