kızıllaşma | * Kızıllaşmak işi. |
kızıllaşmak | * Kızıl duruma gelmek. |
kızıllık | * Kızıl olma durumu veya kızıl renkte yer. * Pudra, allık, düzgün. |
kızılma | * Kızılmak işi. |
kızılmak | * Kızmak işi yapılmak, kızgın, öfkeli duruma gelmek. |
kızılşap | * Açık, eflâtun renk. * Bu renkte olan. |
kızıltı | * Bir yerden yansıyan hafif kızıl renk, solgun kızıl. |
kızılyaprak | * Gülgillerden, yol kenarlarında biten, sarıçiçek açan bir bitki (Agrimonia eupatorium). |
kızılyörük | * Yılancık. |
kızım sana söylüyorum (veya dedim) gelinim sen işit | * doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde kullanılır. * herhangi birine dolaylı olarak söylenecek uyarısöz konusu olduğunda kullanılır. |
kızını(veya evlâdını) dövmeyen dizini döver | * kızını, çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur. |
kızıp durmak | * sürekli olarak kızmak ve söylenmek. |
kızış | * Kızmak işi veya biçimi. |
kızışık | * Kızışmışolan, şiddetli. |
kızışma | * Kızışmak işi. |
kızışmak | * Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak. * (bitkiler için) Islaklık ve mikropların etkisi altında çürürkenısınmak. * Zorlu, sert, kızışık bir durum almak, şiddetlenmek. * Hızlanmak, hareketlenmek. * (hayvan için) Eşisteme zamanı gelmek, kösnümek. |
kızıştırış | * Kızıştırmak işi veya biçimi. |
kızıştırma | * Kızıştırmak işi. |
kızıştırmak | * Kızışmasını sağlamak. * İsteklendirmek, gayret vermek. |
kızkalbi | * Şahteregillerden, kalp biçiminde pembe çiçekli bir süs bitkisi (Dicentra). |
kızlar ağası | * Osmanlısarayındaki harem ağalarının başı. |
kızlık | * Kız olma durumu, erdenlik, bekâret. * Bir kadının evlenmeden önceki yaşantısıyla ilgili, o döneme özgü. * Üvey kız. |
kızlık zarı | * Cinsel ilişkide bulunmamışkızların döl yolunu kısmen kapayan zar, himen. |
kızma | * Kızmak işi. |
kızmabirader | * Zarla oynanan, karelerde taşyürütüp çeşitli engellerle dolu karelerden oluşan yolu bir an önce bitirmeye dayanan bir tür oyun. |
kızmaca | * Kızmaya, öfkelenmeye dayanan davranış. |
kızmak | * Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığıçok artmak. * Öfkelenmek, sinirlenmek. * (at, eşek gibi hayvanlar için) Çiftleşmek istemek, kösnümek. * (dişi kuşlar için) Zamanı gelip kuluçkaya yatma isteği göstermek. |
kızmemesi | * Altıntop, greypfurt. * Bir tür şeftali. |
ki | * Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlar. * Özneyi, tümleci güçlendirerek cümlenin temel bölümüne bağlar. * “Öyle, o kadar, o denli” gibi öğelerden sonra, kullanıldığıcümleye güç katar. * İkinci cümledeki yargının birincideki hareketin yapılışısırasında görülerek şaşıldığını bildirir. * İki cümlede anlatılan durumların uyuşmazlığını bildirir. * Yakınma veya kınama gibi duygular anlatmak için bir cümlenin sonuna getirilir. * Bir soru cümlesinin sonuna getirildiğinde şüphe veya endişe anlatır. * Bazıkelimelerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtakım zarflar, yeni edatlar oluşturur: Belki, çünkü, halbuki, mademki, sanki gibi. |
-ki | * Bkz. -gı/ -gi. |
-ki | * İsim soyundan kelimelere getirilerek o ismin kimle, neyle ilişkili olduğunu belirtir ve eklendiği ismi sıfat ve zamir durumuna getirir, ilgi eki: Benim giysim kırmızı, ya seninki? Evde-ki, odada-ki, bahçede-ki, akşam-ki, sabah-ki. Bu ek birkaç kelimeye -kü biçiminde eklenir: bugün-kü, dün-kü, çün-kü. |
kibar | * Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan (kimse). * Şık, seçkin, değerli. * Zengin, soylu, köklü (kimse, aile). * Büyükler, ulular. |
kibar düşkünü | * Varlığını, saygınlığınıyitirmişkimse. |
kibar lokması | * Gösterişli, görkemli durum veya ortam. |
kibarca | * Kibar bir insana yakışacak biçimde. |
kibarlar âlemi | * Yüksek sosyete. |
kibarlaşma | * Kibarlaşmak işi. |
kibarlaşmak | * Kibar duruma gelmek, kibarlık kazanmak. |
kibarlığıtutmak | * bir olay karşısında genel davranışlarıdışında incelik göstermek. |
kibarlık | * Kibar olma durumu, incelik. * Kibar bir insana yakışacak biçimdeki söz veya davranış. |
kibarlık akmak | * aşırıderecede kibar davranmak. |
kibarlık budalası | * Kibar biri gibi görünmeye çalışırken gülünç duruma düşen kimse için kullanılır. |
kibarlık düşkünü | * Kibarlığa aşırıderecede önem veren kimse. |
kibarlık etmek | * kibarca davranmak. |
kibarlık taslamak | * kibar olmadığıhâlde kibar gibi görünmeye çalışmak. |
kibarzade | * Soylu bir aileden gelme, kibar çocuğu. |
kibernetik | * Güdüm bilimi, sibernetik. |
kibir | * Büyüklük, ululuk. * Kendini büyük görme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme. * Onur, gurur. |
kibirleniş | * Kibirlenmek işi veya biçimi. |
kibirlenme | * Kibirlenmek işi. |
Kategoriler