Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 107

kızıllaşma * Kızıllaşmak işi.
kızıllaşmak * Kızıl duruma gelmek.
kızıllık * Kızıl olma durumu veya kızıl renkte yer.
* Pudra, allık, düzgün.
kızılma * Kızılmak işi.
kızılmak * Kızmak işi yapılmak, kızgın, öfkeli duruma gelmek.
kızılşap * Açık, eflâtun renk.
* Bu renkte olan.
kızıltı * Bir yerden yansıyan hafif kızıl renk, solgun kızıl.
kızılyaprak * Gülgillerden, yol kenarlarında biten, sarıçiçek açan bir bitki (Agrimonia eupatorium).
kızılyörük * Yılancık.
kızım sana söylüyorum (veya dedim) gelinim sen işit * doğrudan doğruya kendisine söylenemeyen düşünce ve uyarıların, o kimsenin çok yakınına söylendiğinde
kullanılır.
* herhangi birine dolaylı olarak söylenecek uyarısöz konusu olduğunda kullanılır.
kızını(veya evlâdını) dövmeyen dizini döver * kızını, çocuğunu gerektiği gibi eğitmeyen, ileride çok pişman olur.
kızıp durmak * sürekli olarak kızmak ve söylenmek.
kızış * Kızmak işi veya biçimi.
kızışık * Kızışmışolan, şiddetli.
kızışma * Kızışmak işi.
kızışmak * Yüksek bir dereceyi bulmak, çok ısınmak.
* (bitkiler için) Islaklık ve mikropların etkisi altında çürürkenısınmak.
* Zorlu, sert, kızışık bir durum almak, şiddetlenmek.
* Hızlanmak, hareketlenmek.
* (hayvan için) Eşisteme zamanı gelmek, kösnümek.
kızıştırış * Kızıştırmak işi veya biçimi.
kızıştırma * Kızıştırmak işi.
kızıştırmak * Kızışmasını sağlamak.
* İsteklendirmek, gayret vermek.
kızkalbi * Şahteregillerden, kalp biçiminde pembe çiçekli bir süs bitkisi (Dicentra).
kızlar ağası * Osmanlısarayındaki harem ağalarının başı.
kızlık * Kız olma durumu, erdenlik, bekâret.
* Bir kadının evlenmeden önceki yaşantısıyla ilgili, o döneme özgü.
* Üvey kız.
kızlık zarı * Cinsel ilişkide bulunmamışkızların döl yolunu kısmen kapayan zar, himen.
kızma * Kızmak işi.
kızmabirader * Zarla oynanan, karelerde taşyürütüp çeşitli engellerle dolu karelerden oluşan yolu bir an önce bitirmeye
dayanan bir tür oyun.
kızmaca * Kızmaya, öfkelenmeye dayanan davranış.
kızmak * Isıtılan veya ısınan bir nesnenin sıcaklığıçok artmak.
* Öfkelenmek, sinirlenmek.
* (at, eşek gibi hayvanlar için) Çiftleşmek istemek, kösnümek.
* (dişi kuşlar için) Zamanı gelip kuluçkaya yatma isteği göstermek.
kızmemesi * Altıntop, greypfurt.
* Bir tür şeftali.
ki * Anlam bakımından birbirleriyle ilgili cümleleri birbirine bağlar.
* Özneyi, tümleci güçlendirerek cümlenin temel bölümüne bağlar.
* “Öyle, o kadar, o denli” gibi öğelerden sonra, kullanıldığıcümleye güç katar.
* İkinci cümledeki yargının birincideki hareketin yapılışısırasında görülerek şaşıldığını bildirir.
* İki cümlede anlatılan durumların uyuşmazlığını bildirir.
* Yakınma veya kınama gibi duygular anlatmak için bir cümlenin sonuna getirilir.
* Bir soru cümlesinin sonuna getirildiğinde şüphe veya endişe anlatır.
* Bazıkelimelerin sonuna bir ek gibi eklenerek birtakım zarflar, yeni edatlar oluşturur: Belki, çünkü, halbuki,
mademki, sanki gibi.
-ki * Bkz. -gı/ -gi.
-ki * İsim soyundan kelimelere getirilerek o ismin kimle, neyle ilişkili olduğunu belirtir ve eklendiği ismi sıfat ve
zamir durumuna getirir, ilgi eki: Benim giysim kırmızı, ya seninki? Evde-ki, odada-ki, bahçede-ki, akşam-ki, sabah-ki.
Bu ek birkaç kelimeye -kü biçiminde eklenir: bugün-kü, dün-kü, çün-kü.
kibar * Davranış, düşünce, duygu bakımından ince, nazik olan (kimse).
* Şık, seçkin, değerli.
* Zengin, soylu, köklü (kimse, aile).
* Büyükler, ulular.
kibar düşkünü * Varlığını, saygınlığınıyitirmişkimse.
kibar lokması * Gösterişli, görkemli durum veya ortam.
kibarca * Kibar bir insana yakışacak biçimde.
kibarlar âlemi * Yüksek sosyete.
kibarlaşma * Kibarlaşmak işi.
kibarlaşmak * Kibar duruma gelmek, kibarlık kazanmak.
kibarlığıtutmak * bir olay karşısında genel davranışlarıdışında incelik göstermek.
kibarlık * Kibar olma durumu, incelik.
* Kibar bir insana yakışacak biçimdeki söz veya davranış.
kibarlık akmak * aşırıderecede kibar davranmak.
kibarlık budalası * Kibar biri gibi görünmeye çalışırken gülünç duruma düşen kimse için kullanılır.
kibarlık düşkünü * Kibarlığa aşırıderecede önem veren kimse.
kibarlık etmek * kibarca davranmak.
kibarlık taslamak * kibar olmadığıhâlde kibar gibi görünmeye çalışmak.
kibarzade * Soylu bir aileden gelme, kibar çocuğu.
kibernetik * Güdüm bilimi, sibernetik.
kibir * Büyüklük, ululuk.
* Kendini büyük görme, başkalarından üstün tutma, büyüklenme.
* Onur, gurur.
kibirleniş * Kibirlenmek işi veya biçimi.
kibirlenme * Kibirlenmek işi.

Bir yanıt yazın