kokak ağaç | * Aylandız (Ailanthus glandulosa). |
kokar ağaç | * Uzak doğuda yetişen, pis kokulu, büyük ağaç (Ailantthus). |
kokarca | * Et oburlardan, orta boyda, kendini korumak için düşmanına pis bir sıvıfışkırtan, ince uzun bir kürk hayvanı(Mustela putorius). |
kokart | * Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen işaret. * Belli bir topluluğa özgü olan işaret. |
kokartlı | * Kokardı olan (kimse). |
kokbit | * 343 kokpit. |
koket | * Yosma. |
koketlik | * Koket olma durumu. |
koketri | * Sevimlilik, hoşluluk, süs düşkünü. |
kokimbit | * Hidratlıdoğal demir sulfat. |
koklama | * Koklamak işi. |
koklamak | * Kokusunu duymak için bir şeyi burnuna yaklaştırmak veya bir yerin havasını içine çekmek, koku almak. |
koklaşma | * Koklaşma işi. |
koklaşmak | * Birbirini koklamak. * Anlaşmak, birbirini sevmek. |
koklaştırma | * Koklaştırmak işi. |
koklaştırmak | * Koklaşmak işini yaptırmak. |
koklatma | * Koklatmak işi. |
koklatmak | * Koklamak işini yaptırmak. * Yararlandırmak, biraz vermek. * (olumsuz biçimiyle) Hiç vermemek. |
koklayış | * Koklamak işi veya biçimi. |
kokma | * Kokmak işi. |
kokmak | * Koku çıkarmak. * Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokuşmak. * Olacağıyla ilgili belirtiler göstermek, olacağıhissedilmek. * Koklamak. |
kokmuş | * Çürüyüp bozularak kötü kokan, kokuşuk. * Yerinden kımıldamaya üşenen, tembel, miskin. * Çok bilinen, değersiz, önemsiz anlamında küçümseme sözü. |
kokona | * Hristiyan kadınlarına verilen ad. * Süsüne düşkün kadın. |
kokona gibi | * çok süslü yaşlıkadına benzer biçimde. |
kokoreç | * Şişe sarılarak korda kızartılan, kekikli kuzu bağırsağı. |
kokoreççi | * Kokoreç yapan veya satan kimse. |
kokoreççilik | * Kokoreççinin işi veya mesleği. |
kokoroz | * Mısır. * Sivri uçlu uzun şey. * Çirkin kimse. |
kokorozlanma | * Kokorozlanmak işi veya durumu. |
kokorozlanmak | * Göz korkutmak, meydan okumak. |
kokot | * Aşüfte. |
kokoz | * Parası olmayan, züğürt. |
kokozlanma | * Kokozlanmak işi. |
kokozlanmak | * Parasınıtüketmek, parasız kalmak. |
kokozluk | * Parasız, züğürt olma durumu. |
kokpit | * Uçaklarda uçak mürettebatına ayrılan ve uçağın ön kısmında bulunan yer. |
kokteyl | * Türlü içkiler karıştırılarak yapılan içki. * İçkili toplantı. |
koku | * Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarıüzerindeki özel sinirlerde uyandırdığıduygu. * Güzel kokmak için sürülen esans. * Belirti, işaret. |
koku alma duyusu | * Koklama. |
koku alma organı | * Burun. |
kokucu | * Koku yapan veya satan (kimse). |
kokulandırma | * Kokulandırmak işi. * Özel bir koku vermek için bir ürüne kokulu bir madde katarak arıtma işlemi. |
kokulandırmak | * Özel bir koku kazandırmak. |
kokulanma | * Kokulanmak işi. |
kokulanmak | * Koku sürünmek. |
kokulu | * Kokusu olan. * Güzel kokan. |
kokulu çayır otu | * Buğdaygillerden, çayırlarda yetişen, hayvanlar için iyi bir yem olan ıtırlı bitki (Anthoxanthum odoratum). |
kokulu kiraz | * 343 idris ağacı. |
kokulu sabun | * Yapılırken içine koku maddesi katılmışsabun. |
kokurdan | * Kalkerli ve karstik özelliği ağır basan yerlerde çukurlukları bol, engebeli arazi. |
Kategoriler