kokusu çıkmak | * (gizli tutulan bir iş) anlaşılmak. |
kokusu sinmek | * (insan veya nesnede) bir kokunun etkisi kalmak. |
kokusunu (veya koku) almak (veya duymak) | * bir nesnenin kokusunu algılamak. * gizli tutulan bir şeyi sezmek. |
kokusuz | * Kokusu olmayan. |
kokuş | * Kokmak işi veya biçimi. |
kokuşma | * Kokuşmak işi. |
kokuşmak | * Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokmak, taaffün etmek. * (kişi, toplum vb. için) Bozularak özelliğini yitirmek, tefessüh etmek. * Koklaşmak. |
kokuşturma | * Kokuşturmak işi veya durumu. |
kokuşturmak | * Kokuşmasına sebep olmak. |
kokuşuk | * Kokuşmuş, bozulmuşolan, müteaffin. * Kokmuş. |
kokutma | * Kokutmak işi. |
kokutmak | * Hoşolmayan bir koku bırakmak. * Bozulup kokmasına sebep olmak, kokuşturmak. * Bir işi uzatarak çıkmaza sokmak. |
kol | * İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm. * (koyun, dana, kuzu vb. için) Ön ayağın üst bölümü. * Giysinin kolu saran bölümü. * Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal. * Makinelerde tutup çevirmeye veya çekmeye yarayan ağaç veya metal parça. * Bazıçalgıların elle tutulan sap bölümü. * Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan parça. * Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, branş. * Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye. * İştakımı, ekip, grup. * Kanat kol. * Dizi, düzen. * Bir halat oluşturan bükülmüşlif demetlerinden her biri. |
kol akımı | * Bir elektrik akımına yol olan bir devrenin, iki noktasıarasına eklenen ikinci bir devre üzerindeki akım. |
kol atmak | * (bitki için) gövdesinden ayrılan bir dal bir yöne uzanmak. * çevreye yayılmak, genişlemek, ulaşmak, uzanmak. |
kol bağı | * Kadın bileziği. |
kol böreği | * Yufka bölünmeden uzunca sarılarak tepsiye döşenen bir börek türü. |
kol değirmeni | * Bulgur, yarma, kahve gibi tahılların öğütülmesinde kullanılan, kol gücü ile çalışan taşdeğirmen. |
kol demiri | * Bir kapıyıkapadıktan sonra. dışarıdan açılmaması için arkasına vurulan demir destek. |
kol gezmek | * güvenlik amacıyla dolaşmak. * (kötü durum ve davranışlar için) çokça olmak. * dolaşmak. |
kol kanat olmak (veya germek) | * yardım etmek, korumak, himaye etmek. |
kol kapağı | * Giysi ve gömlek kolunun bileği örten bölümü. |
kol kemiği | * Kolun omuz başından dirseğe kadar olan bölümündeki tek ve uzun kemik, pazıkemiği. |
kol kola | * Yan yana ve kollarını birbirine geçirerek. |
kol nizamı | * Mangaların yan yana değil de arka arkaya yürüme durumu. |
kol saati | * Bileğe takılan saat. |
kol uzatmak | * yayılmak, ulaşmak. |
kol vermek | * destek olmak. |
kol vurmak | * dolaşmak. |
kola | * Çamaşır kolalamakta kullanılan özel nişasta. * Kâğıt veya bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmışnişasta bulamacı. * Kolalama. |
kola | * Kolagillerden, Afrika’nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki (Cola acuminata). * Bu bitkinin yaprağından çıkarılan kokulu bir maddeyle kokulandırılan ve içine şeker, karbonat katılarak yapılan içecek. |
kola cevizi | * Kola bitkisinin çekirdeği. |
kola çıkma | * Kamu düzeninin korunması için, kolluk kuvvetlerinin bir şehir çevresinde atla dolaşmaları. |
kola çıkmak | * Kamu düzeninin korunması için, kolluk kuvvetleri bir şehir çevresinde atla dolaşmak. |
kolacı | * Geçimini giysilere, bazıörtü, çarşaf gibi şeylere kola yaparak sağlayan kimse. * Bu işlerin yapıldığıyer. |
kolacılık | * Kolacının işi veya mesleği. |
kolaçan | * Herhangi bir amaçla çevreyi dolaşıp pek belli etmeksizin gözden geçirme. |
kolaçan etmek | * çevrede olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak. * bir şeye öğrenmek amacıyla kısaca bakmak, göz atmak. |
kolagiller | * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, büyük ve küçük kola ağaçları gibi birçok türü içine alan bir bitki familyası. |
kolağası | * Osmanlı ordusunda, yüzbaşı ile binbaşıarasında yer alan rütbe. |
kolağzı | * Giysi kolunun uç bölümü. |
kolâj | * Kumaş, tahta gibi malzemelerle yapılan, kâğıt veya kartona yapıştırılan resim veya kompozisyon. |
kolalama | * Kolalamak işi, kola. |
kolalamak | * Sert ve parlak olması için gömlek, örtü gibi şeyleri, içinde kola eritilmişsuya batırıp ütülemek. |
kolalanma | * Kolalanmak işi. |
kolalanmak | * Kolalamak işi yapılmak veya kolalamak işine konu olmak. |
kolalatma | * Kolalatma işi. |
kolalatmak | * Kolalamak işini yaptırmak. |
kolalayış | * Kolalamak işi veya biçimi. |
kolalı | * İçinde kola bulunan. * Kolalanmış. * Kolalanarak kullanılan. |
Kategoriler