kolorimetre | * Renkölçer. |
kolorimetri | * Renk ölçme. |
kolostrum | * Gebe kadının veya memeli hayvanların meme salgısı. |
kolsu ayaklılar | * Erginken genellikle bir yere tutunarak yaşayan ve gövdeleri iki çenetli kabuk içinde olan deniz hayvanları. |
kolsuz | * Kolu olmayan. * (giysi için) Kol geçirilmemişolan. |
koltuğa girme | * Düğün sırasında gelinin damadın koluna girmesini sağlama merasimi. |
koltuğa girmek | * evlenmek. |
koltuğu doldurmak | * aldığı görevi tam olarak başarabilecek yetenekte bulunmak. |
koltuğuna girmek (veya koltuğunun altına sığınmak) | * birinin koruyuculuğuna sığınmak. |
koltuk | * Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer. * Kol dayayacak yerleri olan genişve rahat sandalye. * Eski düğünlerde güveyle gelinin konuklar arasından kol kola geçmeleri töreni. * (yapıcılıkta) Yan destek. * Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, rıhtıma veya başka bir gemiye bağlayan ip. * Koltuklama veya koltuklanma. * Kayırma, destek. * Kenar, tenha yer. * Yüksek mevki, makam. * Genel ev. * Mısır ve buğday fidesinin yanlarından çıkan filizler. |
koltuk altı | * Kolun omuzla birleştiği yerin altındaki çukurluk. * Kayırma. |
koltuk başı | * Otomobillerde koltuğun sırt bölümüne takılmışanî darbelerde boyun veya başın zarar görmesini önleyen başlık. |
koltuk değneği | * Ayak ve bacaklarısakat olanların yürürken koltuklarıyla dayandıklarıuzun değnek. * Başkalarınca sağlanan yardım. |
koltuk düşkünü | * Mesleğinden, yaptığı işten çok oturduğu makamı gözeten kimse. |
koltuk gözü | * Sürgün ve genç dalların yaprak saplarının koltuğunda bulunan tomurcuk. |
koltuk kapısı | * Evlerde büyük kapıdan başka küçük hizmet kapısı. |
koltuk kavgası | * Kişiler arasında geçen, bir makama oturma mücadelesi. |
koltuk meyhanesi | * İşlek semtlerde, yol üzerinde bulunan, az mezeyle ayaküstü içki içilen ucuz meyhane. |
koltuk vermek | * yüzüne karşıövmek, pohpohlamak. |
koltukçu | * Koltuk yapan veya satan kimse. * Eski ev eşyasıalıp satan kimse. * Koltuk meyhanesi işleten. * Koltuğun altına elbise ve halıatıp sokak sokak dolaştırarak satan kimse. * Yüze karşıövmeyi huy edinme. * Düğünlerde ev düzenlenmesine yardım edip gelinle damada destek olan kimse. |
koltukçuluk | * Koltuk yapma ve satma işi. * Yüze karşıövmeyi huy edinme. |
koltuklama | * Koltuklamak işi. * Yaranmak için birine söylenen övücü söz, kompliman. |
koltuklamak | * Koltuğu altına almak. * Koltuğa girmek. * Kıvanç verecek biçimde övmek, koltuklarınıkabartacak sözler söylemek, pohpohlamak. |
koltuklanma | * Koltuklanmak işi. |
koltuklanmak | * Övücü sözlerle koltuklarıkabartılmak, pohpohlanmak. |
koltuklarıkabarmak | * kendine veya yakınlarına yapılan övgüden kıvanç duymak. |
koltuklu | * Kol dayayacak yeri olan. |
koltukluk | * Terden, giysinin lekelenmemesi için koltuk altına içten dikilen parça, subra. * Koltuk yapmaya ve kaplamaya elverişli olan (kumaş). |
koltukta olmak | * baskasının konuğu olup kendi masraf etmemek. |
kolu kanadıkırılmak | * bir şey yapamayacak duruma gelmek, çaresiz kalmak. |
kolu uzun | * Gücü yeter, sözü geçer. |
koluna girmek | * kolunu birinin koltuğu altından geçirmek. |
koluna kuvvet | * işyapan bir kimseye, isteklendirmek, coşturmak için söylenir. |
kolunda altın bileziği olmak | * kazanç sağlayan bir mesleği, zanaatı olmak. |
kolye | * Gerdanlık. |
kolyoz | * Uskumrugillerden, uzunluğu 30-35 cm olan, Akdeniz ve Karadeniz’de yaşayan bir balık türü (Scomber colias). |
kolza | * Turpgillerden, yağlıtohumlu mevsimlik bitki; tohumlarından elde edilen yağ, yapay kauçuk yapımında kullanılır (Brassica napus). |
kom | * Ağıl, davar ağılı. * Yayla evi. * Bir kimseye ait küçük yerleşim yeri, koy, çiftlik. |
koma | * Bazıhastalıklar sırasında görülen anlama, duyma ve hareketin büsbütün veya az çok kaybolmasıyla beliren derin dalgınlık durumu. |
koma | * Eski Yunanlılarda, eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilebilecek en küçük aralık. |
komadan çıkmak | * komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, ölümden dönmek. |
komak | * Bkz. koymak. |
komalık | * Koma durumuna gelmiş. |
komalık etmek | * döverek kıpırdamayacak duruma getirmek. * çok sinirlendirmek. |
komalık olmak | * çok yorulmak. |
komandit | * Bir komandit şirket sermayesinin bir veya birçok ortak tarafından sağlanan bölümü. |
komandit ortaklık | * Alacaklılara karşı, en az bir sınırlı, bir de sınırsız sorumlu ortağı bulunması gereken, tüzel kişiliği olan ortaklık. |
komandit şirket | * Bkz. komandit ortaklık. |
komandite | * Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak. |
komanditer | * Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak. |
Kategoriler