korner direği | * Futbolda köşe atışının yapılacağıyeri belirleyen bayraklıdirek. |
kornet | * Pistonlu orkestra çalgısı. |
kornetçi | * Kornet çalan kimse. |
korniş | * Perdeleri asmaya yarayan tahta veya metalden araç. * Çerçeve biçiminde oymalıçıkıntı. * Sarp, kayalık çıkıntı. |
kornişçi | * Kornişyapan veya satan kişi. |
kornişçilik | * Kornişçinin işi veya mesleği. |
kornişon | * Kabuğunun üzeri pürtüklü, lezzetli bir tür turşuluk hıyar. |
korno | * Savaşlarda çağrıaracı olarak kullanılan, boynuz veya fil dişi boru. * Bir ağızlık, kendi üzerine dolanmışkoni biçiminde uzun bir boru ve ağzı genişçe açılan bir kulaklıktan oluşan üflemeli bakır çalgı. |
koro | * Tek veya çok sesli olarak yazılmış bir müzik eserini uygulamak için bir araya gelen topluluk. * Böyle bir topluluğun söylediği söz veya şarkı. |
koro hâlinde | * toplu bir durumda, hep birlikte; gürültülü bir biçimde. |
koroner | * Kalbi taç şeklinde kuşatıp besleyen (damarlar). |
korporasyon | * Lonca. |
korporatif | * Korporasyonla ilgili. |
korsan | * Düşman veya kendi ulusunun gemilerine saldıran deniz haydudu. * Başkalarının hakkınızor kullanarak alan kimse. * Bir hakkı izinsiz olarak kullanan. |
korsanlık | * Korsan olma durumu. * Bir hakkı izinsiz olarak kullanma. |
korse | * Güzellik veya sağlık gayesiyle kullanılan esnek iç giysisi. |
korseci | * Korse yapan veya satan kimse. |
korsecilik | * Korse yapma veya satma işi. |
korseli | * Korsesi olan. |
korsesiz | * Korsesi olmayan. |
kort | * Tenis oynanan alan. |
korte | * Âşıktaşlık, flört. |
korte etmek | * âşıktaşlık etmek. |
kortej | * Bir devlet büyüğünün yanında bulunan kimseler, maiyet, maiyet alayı. * Bayram, cenaze gibi törenlerde sıra hâlinde giden insan topluluğu, alay. |
korteks | * Beyin zarı. |
kortizon | * Böbrek üstü bezi kabuğunun salgıladığıhormonlardan biri. |
kortizonlu | * Birleşiminde kortizon olan. |
kortizonlu ilâç | * İltihaplanmada, alerjilerde ve bazıkan hastalıklarının tedavisinde kullanılan, birleşiminde kortizon olan ilâç. |
koru | * Bakımlıküçük orman. |
korucu | * Orman veya kır bekçisi. * Kırsal bölgede güvenlik güçlerine yardımcı olan sivil görevli. |
korucuk | * Küçük koru. |
koruculuk | * Korucu olma durumu veya korucunun işi. |
korugan | * Ağaç gövdeleriyle yapılmışve çevresinde kazılıçukuru bulunan, korunmaya elverişli, kare biçimindeki ev. * Ateşetmeye imkân verecek şekilde hazırlanmışdelik ve mazgalları bulunan yer. |
koruk | * Henüz olgunlaşmamışekşi üzüm. |
koruk lüferi | * Ağustosta avlanan turfanda lüfer. |
koruk suyu | * Koruğun ezilmesiyle elde edilen sıvı. |
koruk şerbeti | * Koruktan yapılmış bazen nane veya oğul otu katılan şerbet. |
koruluk | * Koru durumunda olan sık ağaçlıyer. |
koruma | * Can güvenliğinin tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi saldırılardan korumak üzere görevlendirilmişkişi. |
koruma polisi | * Can güvenliği tehlikede olduğu düşünülen bir kimseyi korumak üzere eğitilmişve bazıözel aletlerle donatılmışemniyet görevlisi. |
koruma ünsüzü | * Bağlantıünsüzü. |
korumak | * Bir kimseyi veya bir şeyi dışetkilerden, tehlikeden veya zor bir durumdan uzak tutmak, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek. * Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi her türlü tehlikeden esirgemek, onu desteklemek, himaye etmek. * Tehlikeye karşıdenetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek. * Tehlikeli, zararlıdurumlarıönlemek. * Bir şeyin eskimesini, yıpranmasınıönlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek. * Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasınıönlemek. * Karşılamak, denk gelmek. |
korumalık | * Koruma sağlayan şey. |
korun | * Üst derinin en dıştabakası. |
korun dokusu | * Korun tabakasınıve bu tabakanın değişimiyle oluşan tırnak, boynuz vb. yi yapan doku. |
korunak | * Korunmak için yapılmışyer; sığınılan, saklanılan yapı, mağara gibi yer. * Koruyan, esirgeyen, saklayan yer veya kimse. |
korunaklı | * Korunağı olan. |
korunaksız | * Korunağı olmayan. |
koruncak | * Ambalâjlanan malıdışetkilere karşıkorumak için ambalâj çatısına çakılan tahta, kontrplâk vb. malzeme, mahfaza. |
korunga | * Yabanî yonca, tirfil. |
Kategoriler