Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 137

koydurma * Koydurmak işi.
koydurmak * Birinin bir şeyi bir yere koymasını sağlamak.
koygun * Dokunaklı, etkili, içli, acıklı.
koyma * Koymak işi.
koyma akıl * Tecrübe edilmemiş, etkisi kısa süren, o an için ortaya atılmış bir tür nasihat.
koymak * Bir şeyi bir yere bırakmak, belli bir yere yerleştirmek.
* Bir kimseyi işe yerleştirmek, birine işsağlamak.
* Bırakmak.
* Katmak, eklemek.
* Yazmak (imza, tarih, adres).
* Uyulması gereken kuralları belirlemek, ortaya çıkarmak.
* Etkilemek, dokunmak.
* (bütçede) Bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, ayırmak.
* Bırakmak, terk etmek.
koynuna almak * biriyle beraber yatmak.
* biriyle sevişmek için yatmak.
koynuna girmek * biriyle yatıp sevişmek.
koynunda yılan beslemek * bir yakınından ihanet görmek.
koyu * Yoğunluğundan dolayı güç akan, sulu karşıtı.
* Karaya kaçan (renk), açık karşıtı.
* (bazınitelikler için) Aşırı.
* Derin, hareketli.
koyu gri * Açık siyaha yakın gri, grinin bir ton koyusu.
koyu kahverengi * Karaya yakın kahverengi, kahverengini bir ton koyusu.
koyu kır * Kırlaşmanın ilk devresinde meydana gelen koyu renkli at donu.
koyu kırmızı * Bordoya yakın kırmızı, kırmızının bir ton koyusu.
koyu koyu * (renk için) İyice koyu.
koyu koyu düşünmek * uzun uzun veya derin derin düşünmek.
koyu lâcivert * Karaya yakın lâcivert, lâcivertin bir ton koyusu.
koyu mavi * Mavinin bir ton koyusu.
koyu pembe * Pembenin bir ton koyusu.
koyu sarı * Sarının bir ton koyusu.
koyu yeşil * Karaya yakın yeşil, yeşilin birkaç ton koyusu.
koyulaşma * Koyulaşmak işi.
koyulaşmak * Koyu duruma gelmek.
* Derinleşmek, hararetlenmek, aşırıduruma gelmek.
koyulaştırma * Koyulaştırmak işi.
* İyi bir görüntü veremeyecek kadar zayıf olan bir film parçasının kimyasal işlemlerle güçlendirilmesi işi.
koyulaştırmak * Koyu duruma getirmek.
koyulma * Koyulmak işi.
koyulmak * Koymak işine konu olmak.
* Koyulaşmak.
* Girişmek, başlamak, teşebbüs etmek.
koyultma * Koyultmak işi.
koyultmak * Koyu duruma getirmek.
* Bir konuşmayıtat alınır biçimde uzatmak.
koyuluk * Koyu olma durumu.
koyun * Gevişgetirenlerden, eti, sütü, yapağısıve derisi için yetiştirilen evcil hayvan (Ovis aries).
* Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse.
koyun * Göğüsle giysi arası.
* (yatmakta iken) Kollar arası, kucak.
* Koruyucu, şefkatli çevre.
koyun bakışlı * Bön bakışlı, budala, şaşkın.
koyun can derdinde, kasap yağderdinde * Bkz. keçiye can kaygısı, kasaba et (veya yağ) kaygısı.
koyun dede * Alık, aptal.
koyun eti * Kesilmişkoyunun parçalanıp satılan eti.
koyun gibi * budala, şaşkın.
* karar ve davranışlarında başkasına bağımlı olan, başkasına uyan.
koyun kaval dinler gibi dinlemek * hiçbir şey anlamadan dinlemek.
koyun koyuna * (yatmakta iken) Birbirine sarılmış bir durumda.
koyun mantarı * Bir çeşit mantar, koyun göbeği.
koyuncu * Koyun besleyen veya alıp satan kimse.
koyunculuk * Koyun beslemek veya alıp satmak işi.
koyungöbeği * Bir çeşit mantar, koyun mantarı.
koyungözü * Birleşikgillerden, beyaz ve iri bir papatya türü (Matricaria parthenium).
koyuntu * Sıkıntı, üzüntü, keder.
* Sopa, baston koymaya yarayan yer.
koyunun bulunmadığıyerde keçiye Abdurrahman çelebi derler * istenilen nitelikteki şey bulunamayınca onun daha düşük nitelikte olanına da razı olunur.
koyunyünü * Bir tür sünger, bal peteği.
koyut * Konut (II).
koyuverme * Koyuvermek, koyvermek işi.
koyuvermek * Salmak, serbest bırakmak.
* Oluruna bırakmak.

Bir yanıt yazın