Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 139

köhneme * Köhnemek işi.
köhnemek * Eskimek, modası geçmek.
* Geçersiz bir duruma gelmek, çağdışıkalmak.
kök * Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm.
* (bazışeylerde) Dip bölüm.
* (köküyle ve sapıyla çıkarılan bitkilerde) Tane.
* Dip, temel, esas.
* Kaynak, köken.
* Bir kimseyi bir yere bağlayan manevî temel güçlerin bütünü.
* Kelimenin her türlü ekler çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü: Yaptırmak kelimesinde kök, yapbölümüdür.
* Olağan şartlarda çevresinden yalıtılamayan, ancak birçok tepkimede nitelik değiştirmeden geçebilen atom
kümesi.
* (denklemde) Bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer.
kök * Sazıkurmaya yarayan burgu, kulak.
* Sap.
* Süsende olduğu gibi, her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi.
kök bacaklılar * Kök biçiminde, yalancıayak denilen protoplâzma uzantılarıyla hareketlenen, besinlerini bulan, amipleri,
günsüleri, deliklileri ve ışınlıları içine alan tek hücrelilerden bir sınıf.
kök bilgisi * Köken bilimi.
kök boyası * Kök boyası gillerden, 1-2 m uzunluğunda, çalı görünüşünde, gövdesi sert dikenli, çok yıllık bir bitki, kızıl
boya, kızıl kök (Flubia tinctorum). Bu bitkinin sürüngen ve kırmızırenkteki kök sapları boyacılıkta kullanılır.
* Bu bitkinin köklerinden elde edilen kırmızımsısarı bir boya, kök kırmızısı, alizarin.
kök boyası giller * Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, yapraklarıkarşılıklı, meyveleri zeytinsi olan ve kahve ağacı, kök boyası,
kınakına, yoğurt otu, altın kökü gibi birçok cinsleri ve bunlara bağlıdört bin kadar türü içine alan bir familya.
kök doğrayıcısı * Yedek besin maddelerini köklerinde toplayan, pancar, şalgam gibi kök yemlerin doğranması için kullanılan,
bazen temizleme kafesi de bulunan özel bir alet.
kök işareti * Herhangi bir kuvvete üçüncü kuvvet diyelim, yükseltildiğinde örneğin “8 sayısınıveren 2 sayısı8’in üçüncü
kuvvetten köküdür” denir; böylece, 4•81 gibi bir ifadede 81 in dördüncü kuvvetten kökünü, yani 3 sayısınıanlatır.
Bir a sayısıverildiğinde a=b2 eşitliğini sağlayan b sayısına, “a’nın kare kökü” veya “ikinci kuvvetten kökü”, bu eşitlik
a=b3 biçiminde olursa “a’nın küp kökü” veya “üçüncü kuvvetten kökü” denir ve bunlar şöyle gösterilir: 2•a , 3•a
bu ifadelerde kullanılan kırık çizgi biçimindeki işarete kök işareti denir.
kök kaplama * Ağacın köklerinden elde edilen, güzel desenli bir kaplama çeşidi.
kök kırmızısı * Kök boyası, alizarin.
kök kurdu * Danaburnu.
kök mantar * Meşe, çam ve fındık gibi ağaçların köklerinde yerleşen, iplik görünüşünde bir mantarın emeciyle, kökün
ortak yaşama biçimindeki birleşmesinden oluşan mantar.
kök salmak * iyice tutunmak, sağlamlaşmak, yayılmak, köklenmek.
* bir yere iyice yerleşmek.
kök sap * Süsende olduğu gibi, her yıl kök süren ve yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi.
kök saplı * İnci çiçeği beya eğrelti gibi çok yıllık kök sapı bulunan bitki.
kök sökmek * çok çetin işgörmek.
kök söktürmek * uğraştırmak, güçlük çıkarmak.
kökçü * İlâç yapımında kullanılan türlü kök, kabuk, çiçek, yaprak gibi şeyleri satan kimse.
kökçük * Ana kökün dallanmasıyla oluşan ikincil kök.
köken * Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılan dalları.
* Bir şeyin çıktığı, dayandığıtemel, biçim, sebep veya yer, menşe.
* Soy, asıl.
* Bir malın üretildiği veya yapıldığı, alındığı, getirildiği yer, menşe, orijin.
* Tulumbacıhortumlarının uç kısmındaki sarımaden sap.
köken belgesi * Bir malın hangi ülkeden getirildiğini gösteren belge, menşe şahadetnamesi.
köken bilimci * Köken bilimi ile uğraşan dil bilimi, etimolog.
köken bilimi * Bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi
evrelerden geçtiklerini araştıran; kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan dil bilimi dalı, etimoloji.
köken bilimsel * Köken bilimi ile ilgili, etimolojik.
kökenlenme * Kökenlenmek işi.
kökenlenmek * Kökeni olmak, kökene sahip bulunmak.
kökenli * Kökeni olan.
* Belli bir kaynaktan çıkmışolan, bir kaynağa dayanan.
kökensel * Kökenle ilgili olan.
kökensiz * Kökeni olmayan.
kökertme * Kökertmek işi veya durumu.
kökertmek * Köklemek.
* Fide, sebze veya asma çubuğunun ufaklarınıköküyle çıkararak başka yere dikmek.
kökleme * Köklemek işi.
* Tarla yapmak için ormanda açılan yer.
köklemek * Ağaç veya bitkiyi kökü ile birlikte topraktan çıkarmak, kökertmek.
* Toprakta kalan bitki köklerini ayıklamak.
* Bağçubuklarınıveya fidanlarıköklendirip dikmek.
* Minder, şilte gibi şeylerin iki yüzünü yer yer dikişlerle tutturmak.
* İnce saç örgülerinden birkaçınıyeniden bir arada örmek.
köklemek * (sazı) Kurmak.
köklendiriş * Köklendirmek işi veya biçimi.
köklendirme * Köklendirmek işi.
köklendirmek * Bir ağacın aşıyerini, aşıfilizinin kök salması için toprağa gömmek.
* Kök vermesini sağlamak.
kökleniş * Köklenmek işi veya biçimi.
köklenme * Köklenmek işi.
köklenmek * (bitki için) Kök oluşmak; kök salmak, kök tutmak.
* Köklü, temelli bir biçimde yerleşmek.
kökleşme * Kökleşmek işi.
kökleşmek * Güçlü bir biçimde yerleşmek, yer etmek, kök salmak.
kökleştiriş * Kökleştirmek işi veya biçimi.
kökleştirme * Kökleştirmek işi.
kökleştirmek * Kökleşmesini sağlamak.
köklü * Kökü olan.
* Kökleşmiş, iyi yerleşmiş, kalıcı olan, esaslı.
* Soylu, soyu sopu belli, iyi tanınan.
köklü aile * Eskiden beri bilinen ve iyi tanınan aile.
köknar * Çamgillerden, yüksek bölgelerde yetişen, iğne yapraklarıkısa, yassı olan, reçineli ve kozalaklı bir orman
ağacı(Abies).

Bir yanıt yazın