Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 14

kaideci * Kurallara bağlı, kuralcı.
kaideli * Kurallı.
kaidesiz * Kuralsız.
* Tabanı olmayan.
kail * Söyleyen.
* İnanmış, aklıyatmış.
kail olmak * inanmak; razı olmak.
kaim * (başka bir şeyin yerine) Geçen.
* Ayakta duran, var olan.
* (Tanrı için) Her zaman var olan.
kaim olmak * yerine geçmek.
kaime * Buyruk, resmî kâğıt, ferman.
* Kâğıt para, kâğıt lira, kayme.
kaimelik * Kâğıt para cüzdanı.
kâin * Bulunan, olan.
kâinat * Evren.
* Dünya.
* Herkes.
kak * Elma, armut gibi meyvelerin kurutulmuşu.
* Zayıf ve kuru.
kak * (kaya ve ağaç oyuklarında) Su birikintisi.
kaka * (çocuk dilinde) Kötü, çirkin.
* Pislik, dışkı.
kaka yapmak * (bebek için) büyük abdest yapmak.
kakaç * Tuzlanıp kurutulmuşyiyecek.
* Manda pastırması.
kakalama * Kakalamak işi.
kakalamak * Sürekli çekiştirmek, itmek, kakıp durmak.
* (alışverişte) Aldatmak, kötü mal satmak, kazıklamak.
kakalamak * (bebek) Kakasınıyapmak.
kakalanma * Kakalanmak işi.
kakalanmak * Kakalamak işine konu olmak.
kakalanmak * Kaka ile kirlenmek.
kakao * İki çeneklilerden, Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaç, Hint bademi (Theobroma cacao).
* Bu ağacın meyve çekirdeği.
* Bu çekirdeklerin öğütülmesiyle elde edilen toz.
* Bu tozdan su veya sütle hazırlanan içecek.
kakaolu * İçinde kakao bulunan.
kakaolu kek * İçinde ağırlıklı olarak kakao bulunan kek.
kakavan * Kendini beğenmiş, sevimsiz, düşüncesiz, bilgisiz, budala.
kakavanlık * Kakavan olma durumu; kakavanca davranış.
kakavanlık etmek * kakavanca davranmak.
kakıç * Balık avında kullanılan, ucu demir kancalı bir çeşit zıpkın.
kakılıp kalmak * beklemek zorunda kalmak, hiçbir yere gidememek.
kakılma * Kakılmak işi.
kakılmak * Kakmak işi yapılmak.
kakım * Sansargillerden, yazın esmer kırmızı, kışın beyaz renkli kürkü değerli, etçil hayvan, as, ermin (Mustela
erminea).
kakıma * Kakımak işi.
kakımak * Bir kimsenin yaptığı işin beğenilmediğini kendisine sert sözlerle söylemek; öfkelenmek, kızmak, darılmak,
paylamak.
kakınç * Öfke, kızgınlık.
* Bkz. başına kakınç etmek.
kakıntı * Sözü dinlenmeyen, rezil, itilip kakılan kimse.
kakır kakır * Kakırtısesi çıkararak.
kakır kakır gülmek * sesli ve sürekli gülmek.
kakırca * Fındıkfaresi adıyla bilinen küçük memeli hayvan.
kakırdak * Kuyruk yağının eritildikten sonra kalan gevrek posası, kıkırdak.
kakırdak poğaçası * Kakırdaktan yapılan çörek.
kakırdama * Kakırdamak işi.
kakırdamak * Kakır kakır diye ses çıkarmak.
* Kurumak.
* Ölmek.
kakırtı * Kuru şeylerin birbirine sürtünmesinden veya kırılmasından çıkan ses.
kakış * Kakmak işi veya biçimi.
kakışma * Kakışmak işi.
* Bazısözlerde, söz öbeklerinde, çıkaklarıyakın seslerin art arda gelmesi sonucu söyleyişin güçlüğe uğraması,
kulağırahatsız etmesi, tenafür, kakofoni.
kakışmak * Dürtüşmek, itişmek.
kakıştırma * Kakıştırmak işi.
kakıştırmak * Sürekli ve hafif hafif kakmak.

Bir yanıt yazın