köknar sakızı | * Köknar kozalaklarından elde edilen sakız, köknar reçinesi. |
köksel | * Kökle ilgili. |
köksü | * Ciğer otlarında ve yosunlarda kökü andıran, bitkinin tutunmasına yarayan bölüm. |
köksüz | * Kökü olmayan. * Temeli, dayanağıveya gerçekliği olmayan. |
köksüzlük | * Köksüz olma durumu. |
kökten | * Yüzeyde kalmayıp derine inen, asıl konuyu da içine alan, köklü, cezrî, radikal. |
kökten çiçekli | * Çiçekleri kök saptan veya kök yanından süren bitki çeşitlerine denir. |
kökten dinci | * Kökten dincilik yanlısı olan kimse. |
kökten dincilik | * Kurulu düzenin temellerini dinî kural ve inançlar doğrultusunda değiştirip uygulamadan yana olan tutum veya öğreti. |
kökten sürme | * Niteliğini soydan almış, türedi olmayan, soylu. |
köktenci | * Köktencilikten yana olan, köktencilik yanlısı, radikal. |
köktencilik | * Bilimde, dinde, siyasette kökten yenilikler yapma eğilimi, radikalizm. * Ele alınan konunun temel sebeplerine, köklerine kadar inen düşünce biçimi, radikalizm. * Yaşama biçimlerini, yaşama ilişkilerini eleştirip kökten değiştirme eğiliminde sonuna kadar giden görüş. * Kurulu düzenin temellerine yönelik toplumsal ve ekonomik değiştirmelerden yana olan tutum veya öğreti, radikalizm. |
kökteş | * Aynıkökten gelen çeşitli yapıve görevdeki kelimeler: Sevgi, sevinç, sevme; vergi, verim, veri; başlık, başlangıç, başarı gibi. |
kökteştümleç | * Fiille aynıkökten olan tümleç: Çalgıçalmak. Ekin ekmek gibi. |
Köktürkçe | * Göktürkçe. |
kökü kazınmak | * bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok edilmek. |
kökünden halletmek | * herhangi bir konuyu veya sorunu temelden çözümlemek. |
köküne kibrit suyu | * “yerin dibine batsın!”, “ölsün, kahrolsun!” anlamlarında ilenme sözü. |
köküne kibrit suyu dökmek (veya kökünü kurutmak) | * bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek. |
kökünü (veya kökünden) kazımak | * bir daha üreyemez duruma getirmek, hiçbir kalıntısını bırakmamak, yok etmek. |
kölçer | * Tanelere zarar veren bir buğday hastalığı. |
köle | * Savaşta tutsak alınan, yabancıülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten mahrum bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir I. * Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse. * Herhangi bir şeye aşırıderecede bağlı olan kimse. |
köleci | * Karıncaların başka türlerin yuvalarınıtalan etmesi durumu. |
köleleşme | * Köleleşmek işi. |
köleleşmek | * Köle durumuna gelmek. |
köleleştiriş | * Köleleştirmek işi veya biçimi. |
köleleştirme | * Köleleştirmek işi. |
köleleştirmek | * Köle durumuna getirmek. |
köleli | * Kölesi olan. |
kölelik | * Köle olma durumu, esirlik, kulluk, esaret. |
kölelik düzeni | * Eski çağlarda kölelerin başüretim gücü olarak kullanıldığırejim. |
kölemen | * Kölelerden kurulan bir asker sınıfı. * Birinin sahip olduğu köle veya karavaş. |
kölen olayım! | * yalvarma anlatır. |
köleniz (veya köleleri) | * söz söyleyen erkek tarafından söz söylenen kimseye aşırı bir saygı gösterilmişolmak için ben zamiri yerine kullanılırdı. * saygıamacıyla, biri, yakınlarından söz ederken onlarıanlatan kelimelere de bu söz katılır. |
kölesiz | * Kölesi olmayan. |
kölük | * İşve yük hayvanı. |
kömbe | * Un, tuz ve yağile yoğurulan hamurun kızgın küle gömülmesi yoluyla elde edilen ekmek. |
kömeç | * Papatya ve ay çiçeğinde olduğu gibi, sapın yassılaşmışve genişlemişucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanması biçimindeki çiçek durumu. |
kömür | * Karbonlu maddelerin kapalıve havasız yerlerde için için yanmasından veya çok uzun süre derin toprak katmanlarıaltında kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katıyakıt. * Koyu kara rengi belirtmek için kullanılır. |
kömür başa vurmak | * kömürün iyi yanmamasından çıkan karbon oksidiyle zehirlenmekten başağrımak. |
kömür gibi | * simsiyah. |
kömür kalem | * 343 füzen. |
kömür kayası | * Kaya balığıcinsinden kara renkli bir balık. |
kömürcü | * Kömür alıp satan veya odun kömürü yapan kimse. * Vapurda, fabrikada vb.de ocağa kömür taşıyan işçi. |
kömürcü çırağına dönmek | * yüzü, üstü başısiyah lekeler içinde kalmak. |
kömürcülük | * Kömürcü olma durumu veya kömürcünün yaptığı iş. |
kömüren | * Sarımsağa benzer bir yaban otu, yaban sarımsağı(Allium rotuntum). |
kömürleşme | * Kömürleşmek işi. * Bitki kalıntılarının kömüre dönüşmesine yol açan doğal olay. |
kömürleşmek | * Kömür durumuna gelmek. |
kömürleştirilme | * Kömürleştirilmek işi. |
Kategoriler