köprücük | * Bkz. köprücük kemiği. |
köprücük kemiği | * Omuz başıyla göğüs kemiğinin üst ucu arasında bulunan ve derinin altında belli olan uzunca kemik. |
köprücülük | * Köprü yapma işi. |
köprüden (veya köprüyü) geçinceye kadar ayıya dayıderler | * kişi işini gördürünceye kadar yardım beklediği kimseye dil döker. |
köprüleniş | * Köprülenmek işi veya biçimi. |
köprülenme | * Köprülenmek işi. |
köprülenmek | * Köprülü duruma gelmek, köprüsü olmak. |
köprüleri atmak | * bir işten vazgeçme veya geri dönme imkânıkalmayacak biçimde kesin bir davranışta bulunmak. |
köprülü | * Köprüsü olan. * İki bölümü bir köprü ile birbirine bağlanmış(yapı). |
köprünün (veya köprülerin) altından çok su (veya sular) aktı(veya geçti) | * “zamanla şartlar çok değişti, eski durum kalmadı” anlamında kullanılır. |
köpük | * Çalkanan, kaynatılan, mayalanan, yukarıdan dökülen sıvıların üzerinde oluşan hava kabarcıklarıyığını. * Yapay olarak elde edilen, yumuşak ve esnek dolgu gereci. * Gaz ve buharların sıvıkatmanları ile kuşatılmasından oluşan yığın. * Hayvanların, bazıkez de insanların ağzında görülen salyamsıkabarcıklar. |
köpük gibi | * beyaz, hafif ve köpük görünüşündeki şeyler için kullanılır. |
köpükleniş | * Köpüklenmek işi veya biçimi. |
köpüklenme | * Köpüklenmek işi. |
köpüklenmek | * Üstü köpük bağlamak. |
köpüklü | * Köpüğü olan, köpüklenen. |
köpüksüz | * Köpüğü olmayan, köpüklenmemiş. |
köpüleme | * Köpülemek işi. |
köpülemek | * Şilte, yastık, yorgan gibi şeyleri kalın ve aralıklı, sıkıca dikmek. |
köpüre köpüre | * Köpürerek. |
köpürme | * Köpürmek işi. * Sinirlenme, öfkelenme. |
köpürmek | * Köpük yapmak, köpük oluşmak, köpük çıkararak kabarmak. * Ekşiyip köpüklenmek. * Çok kızmak, birdenbire öfkelenip taşmak, feveran etmek. |
köpürtme | * Köpürtmek işi. |
köpürtmek | * Köpürmesini sağlamak. |
köpürtücü | * Köpürtme özelliği taşıyan. |
köpürtüş | * Köpürtmek işi veya biçimi. |
köpürüş | * Köpürmek işi veya biçimi. |
kör | * Görme duygusu olmayan, görmez. * Keskinliği yeterli olmayan. * Az aydınlık veren. * Arkasıtıkalı olan veya işlek olmayan. * Olgularısezme ve kavrama yetisi, dikkati olmayan. * Duyarlığınıyitirmiş. * Bu kelime bazıdeyimlerde kötüleyici bir sıfat gibi kullanılır. |
kör ağaç | * Kontratablada orta katı oluşturan ve genellikle yumuşak ağaçlardan hazırlanan bölüm. * Kontratablanın orta kısmında tabla kalınlığının en az yarısını oluşturan, yumuşak ağaçlardan değişik yöntemlerle elde edilen masif ağaç tabakası. |
kör alan | * Trafikte sürücünün geriden gelenleri aynasında göremediği bölge. |
kör baca | * Herhangi bir çıkışı bulunmayan baca. |
kör bağırsak | * Kalın bağırsağın ilk parçası. * Kalın bağırsağın ince bağırsakla birleştiği yerde bulunan çıkıntı bölümü. |
kör boğaz | * Yemek ihtiyacı, yemeğe düşkün, boğaza düşkün. * Mide. * Pis boğaz, obur (kimse). |
kör çapa | * Toprak topaklarınıdağıtmakta kullanılan, ucu küt çapa. |
kör değneğini beller gibi | * hep aynı biçimde davranıp hiçbir yenilik veya değişiklik yapmayıdüşünmeyenlerin tutumunu niteler. |
kör dövüşü | * Aynışeyi gerçekleştirecek kimselerin birbirinden habersiz ve birbirini engelleyecek biçimdeki düzensiz çabaları. |
kör duman | * Çok yoğun sis. |
kör düğüm | * kördüğüm. |
kör fare | * Kör faregillerden, toprak altında yuva yapan bir memeli hayvan (Spalax typhlus). |
kör faregiller | * Kemiriciler sınıfına giren, gözleri küçük bir deri ile örtülü, kuyruksuz, örnek hayvanıkör fare olan bir familya. |
kör hat | * Demir yollarında arkasıkesik hat. |
kör kadı | * Hatıra gönüle bakmadan doğru bildiğini herkesin yüzüne söyleyen, sözünü esirgemeyen. |
kör kandil | * Işığıçok az olan kandil. * Aşırıderecede sarhoş, gök kandil. |
kör kaya | * Deniz yüzüne çok yakın olan tehlikeli kaya veya sığlık. |
kör kör parmağım gözüne | * çok belli, göze batacak kadar ortada. |
kör köstebek | * Kör faregillerden kemirici bir memeli hayvan. |
kör kurşun | * Bir başkasına veya amaçsız atıldığıhâlde bir kimsenin ölmesine veya yaralanmasına sebep olan kurşun, serseri kurşun. |
kör kurttan bile vazgeçmemek | * en küçük varlığı bile hor görmeden korumak. |
kör kuyu | * Suyu kurumuş, su çıkmayan, susuz kuyu. |
kör nişancı | * Hedefi rastlantı ile vuran kimse. |
Kategoriler