körük | * Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayıüfleyen araç. * Bazıaraçların açılıp kapanabilir üst üste katlanmış bölümü. * Bazımüzik araçlarında hava vermeye yarayan, el veya ayakla işletilen meşin veya kâğıt bölüm. |
körük gibi | * körüğe benzeyen bir biçimde, körüğü andırırcasına. |
körükçü | * Körük yapan veya satan kimse. * Körük kullanan kimse. * Körükleyici. |
körükçülük | * Körükçünün yaptığı iş. |
körükleme | * Körükleme işi. |
körüklemek | * Körükle üflemek. * Kızıştırmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek. |
körüklenme | * Körüklenmek işi. |
körüklenmek | * Körüklemek işine konu olmak veya körüklemek işi yapılmak. |
körükleyici | * Kışkırtıcı. |
körüklü | * Körüğü olan. |
körüksüz | * Körüğü olmayan. |
körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz | * istenilen şey fazlasıyla elde edildi. |
körün taşı | * rastlantısonucu birine zarar veren, hesapta olmayan iş. |
körünü kırmak | * hevesini almak. |
körünü öldürmek | * gururunu kırmak, güçsüzlüğünü kabul etmek. |
kös | * Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul. |
kös dinlemek | * türlü olaylar yaşadığı için bilgi ve tecrübe sahibi olarak benzer veya daha basit olaylar karşısında aldırış etmemek. |
kös dinlemiş | * birçok olaylar görüp geçirdiğinden buna benzer şeylere aldırışetmeyen (kimse). |
kös kös | * Başıönde, sağa sola bakmadan, yorgun, üzgün, düşünceli bir durumda. |
kösçü | * Mehter takımında kös çalan kimse. |
köse | * Bıyığı, sakalıçıkmayan (erkek). * Köse buğday. |
köse buğday | * Başağıkılçıksız bir çeşit buğday. |
köse sakal | * Çok seyrek sakallı. |
köseği | * Ateşkarıştırmaya yarayan odun veya demir. * Ucu yanık odun, eğsi. |
kösele | * Ayakkabıtabanı, bavul, çanta yapımında kullanılan, büyük başhayvanların işlenmişderisi. * Köseleden yapılmışolan. |
kösele gibi | * (aslında yumuşak olan şeyler için) çok sert, çiğnenmesi güç, koparılamaz. |
kösele suratlı | * Utanmaz, sıkılmaz. |
kösele taşı | * Mermerleri parlatmakta kullanılan kefeki taşı. * Kunduracıların üstünde kösele dövdükleri taş. * Avadanlıkların ağızlarındaki pürüzleri düzeltmek ve inceltmek için kullanılan bir tür taş. |
köselik | * Köse olma durumu. |
kösem | * Kösemen. |
kösemen | * Sürünün önünden giderek ona kılavuzluk eden koç veya teke. * Dövüşken iri koç veya teke. * Yol gösteren kılavuz. * Borsada öncülük yapan hisse. |
kösemenlik | * Yol gösterme, kılavuzluk. |
kösemenlik etmek | * yol göstermek, kılavuzluk etmek. |
köseyle alay edenin top sakalıkara gerek | * başkasının eksikleriyle eğlenen kimsenin kendisi kusursuz olmalıdır. |
köskelmek | * Bir yere yaslanarak oturmak. |
köskötürüm | * Büsbütün kötürüm. |
kösnü | * Erkek ve dişinin birbirine karşıduyduklarıcinsel istek, şehvet. |
kösnük | * Eşisteme zamanı gelmiş(hayvan). |
kösnül | * Kösnüyle ilgili, şehvanî, şehevî, erotik. * Cinsel duyumlar veya onlara bağlı olan duyumların uyandırdığıduygu ve coşkularla ilgili olan, erotik. * Özellikle cinsel aşkı işleyen, şehvet uyandıran (resim, heykel), erotik. |
kösnüllük | * Kösnül olma durumu, şehvaniyet, erotizm. * Cinsel uyararılara karşıaşırıduyarlık gösterme durumu, erotizm. |
kösnülme | * Kösnülmek işi veya durumu. |
kösnülmek | * (hayvan için) Eşisteme zamanı gelmek. |
kösnülü | * Aşırıcinsel isteği olan, şehvetli. |
köstebek | * Köstebekgillerden, toprak altında oyduğu yuvalarda yaşayan, gözleri hemen hiç görmeyen, derisinden kürk yapılan küçük bir hayvan, sokur, yer sıçanı(Talpa). |
köstebek illeti | * Atların ensesinde oluşan hücre dokusu iltihabı. |
köstebekgiller | * Omurgalıhayvanlardan, memeliler sınıfının böcekçiller takımına giren bir familya. |
kösteği kırmak | * çocuk yürümeğe başlamak. * bağlı bulunduğu yerle ilişiğini kesmek. |
köstek | * Hayvanın kaçmasınıönlemek için iki ayağına bağlanan kısa ip veya zincir. * Saat, kılıç, anahtar gibi şeylerin ucuna takılan zincir. * Koşulan atların tepmesini önlemek için kuskun kayışına eklenen kayış. * Balık iğnesini oltaya bağlayan, bir iki karışuzunluğunda kıl veya misina parçası. * Engel. |
köstek olmak | * engel olmak. |
köstek vurmak | * hayvanın ayağına köstek bağlamak. * kösteklemek. * güreşte hasmın bir veya iki ayağınısımsıkıyakalamak. |
Kategoriler